İLİM KENDİN BİLMEKTİR
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
YUNUS EMRE
İzleyiciler
31 Ekim 2016 Pazartesi
30 Ekim 2016 Pazar
DEZENFORMASYON (GERÇEĞİ BASTIRMANIN 25 YOLU)
Gerçeği Bastırmanın 25 Yolu:
Dezenformasyon Kuralları
Michael Sweeney Kısaltarak çeviren: Selim Çalışkan elestireldusun@wordpress.com Orijinal adı: Twenty-Five Ways To Suppress Truth: The Rules of Disinformation H. Michael Sweeney,
Türkiye’de yayınlanmamış olan Professional Paranoid (Profesyonel Paranoyak) kitabının yazarıdır.
Tarihsel, politik, felsefi veya böyle sınıflara ayrılamayacak önemli gerçekleri arayanlar çoğu zaman komplo kuramlarıyla yüzleşmek durumunda kalırlar. Ezici çoğunluğun, kitap yığınlarının, ışıltılı kişiliklerin gür sesi, eleştirel okurun düşüncesinin sesini bastıracak mıdır? Yalan söylemeyi, aldatmayı, gerçeği kasıtlı olarak örtmeyi bir kariyer ve geçim kaynağı edinmiş olan kişi ve kurumların, bütünüyle aldatma üzerine kurulu reklamcılık, halkla ilişkiler gibi sektörlerin var olduğu bir dünyada, biraz kılavuzluğun kişinin vicdan mahkemesine katkısı olabilir. Egemenin işine gelmeyen her büyük suçlamayı “bunlar komplo kuramı” diye savuşturmasına izin verirsek, birileri gerçekten çok kötü komplolar kurduğunda bundan nasıl haberimiz olabilir? Bu sayfaları her insanda bulunan düşünsel ve duygusal zayıflıkları kullanmayı bilenlerin elinde oyuncak olmak, aldatılmak, aptal yerine konmak istemeyenler için bir yardımcı kılavuz olması için hazırlıyorum. Dolayısıyla komplo kuramı kavramını yerli yersiz kullanarak gerçeği çarpıtmaya çalışanların karşısında dik durabilmek ve profesyonel kandırıcılıktan, ezici propaganda gücünden etkilenmeden kendi yargılarına varmak isteyenler olacaktır. Sweeney aşağıdaki makaleyi 1997’de kaleme almıştır. Verdiği örnekler o yıllarda ABD’de “komplo kuramı” olarak tartışılan konulardan alınmıştır. 2001’den sonra yazmış olsaydı herhalde bütün örnekleri yalnızca 11 Eylül tartışmalarından verebilirdi. Sürekli ve sistemli bir biçimde uygulanan bilgi çarpıtması yöntemlerini bir dizi olarak tanımlayıp sınıflandırmış, sorgulayan insanların bunlara sık sık göndermeler yapmalarını ve böylece bunların bilinir duruma gelmesini ummuştur. Basını, interneti, politik tartışmaları… üzerindeki ağır dezenformasyon köpüğünden sıyırarak okumayı ve dipteki değerli öze ulaşmayı isteyenler için bulunmaz bir kaynaktır. Kaynak göstererek alıntılayabilir, kopyalayabilirsiniz. Ortada bir tezgahın parçası olan bir suç var ise veya suçu örtmek için bir tezgah kurulduysa, tezgahı ortaya çıkarmak isteyenlere karşı bir dezenformasyon (bilgi çarpıtması) kampanyası yürütülmesi kaçınılmazdır. Burada bilgi çarpıtmacılarının izledikleri bilinen yöntemlerini ortaya seriyoruz. Bunun yanı sıra oyuncuları ve bunların güdülenmelerini tanımaya yarayan çarpıtmacının yedi niteliğini de sıraladık. Kuşkulandığınız kişi bu niteliklerin kaçını gösteriyorsa profesyonel bir dezenformasyon sanatçısı olması olasılığı o kadar yüksektir. Eleştirel düşünür karar verirken yalnızca delilleri göz önünde bulunduran mahkeme yargıçları gibi davranmalıdır. Eleştirel düşünür, bir sonuca ulaşmadan önce delil zincirini değerlendirir, deliller arası bağlantılar sağlamsa kesin sonuca ulaşır. Oyun şöyle oynanır: Bu bağlantıları güçlendiren veya zayıflatan (tercihen koparan) tartışma konuları üretilir. Çarpıtmacının işi bağlantılar gerçekte sağlam iken zayıf göstermek veya paralel bağlantıların varlığını perdelemektir. Neredeyse her durumda, delil zinciri koparılamıyorsa gerçek ortaya çıkmış demektir. Zincir kırıldı ise yeni bir zincir üretilmelidir, bu yapılamıyorsa yine gerçek kazanır. Çünkü dürüstçe gerçeğin arandığı sonuçsuz kalmış bir soruşturma yürütmekte, kuşkuların yersiz çıkmasında utanılacak bir şey yoktur. Gerçek kazandığı sürece kimin kazandığı önemli değildir. Ama çarpıtmacı, başarısızlıkları duygusal bir yük altına sokarak kişileri yeni bağlantılar aramaktan caydırmaya çalışacaktır.
Gerçeklerin ve olguların kendiliğinden örtülü kaldıkları pek nadirdir. Bu yüzden yalan ve aldatma perdesi altında bırakılmaları gerekir. Genel hedef delil zincirinin halkalarının tartışılmasını önlemektir. Kaynağı ne olursa olsun olgular olgulardır, gerçek gerçektir. Mahkemede sanıkların birbirleri aleyhinde tanıklık etmesine izin verilmesinin nedeni budur. Tartışma ortamlarında, internet forumlarında, e-posta gruplarında gibi ortamlarda psikolojik savaş gereci olarak kullanılan oyunların yirmi beşi ve çarpıtmacıların niteliklerinin yedisi burada sıralanmıştır. Her biri çarpıtmacıdan yaklaşık olarak alıntılanan birer örneği ve verilmesi gereken tepkiyi içeriyor. Suçlamaları kullanmakta aceleci olmayın, bunları çarpıtmaları sık yapanlara veya birden çok taktik kullananlara ayırın. Tepkiler duygusal tuzaklara düşmemeli ve verilere başvurulurken konu dışına çıkma tehlikesinden uzak durulmalıdır. İlgili çarpıtma kuralını olduğu gibi söyleyin, yalnızca göndermede bulunursanız neden söz ettiğinizi anlamayabilirler. Sorulursa bu yazıyı okumalarını önermekten çekinmeyin.
1) “Görmedim, duymadım, bilmiyorum.” Ne bilirseniz bilin, bildiklerinizi tartışmayın. Özellikle halka mal olmuş bir kişiyseniz. Söylenmediyse olmamış demektir, sonuçlarına da katlanmak zorunda kalmazsınız. Örnek: CIA ajanı Marita Lorenz, mahkeme salonunda verdiği ifadede CIA’nın John F. Kennedy suikastının planlanıp uygulanmasında doğrudan katkısı olduğunu söylerken basın mahkeme salonunda hazır bulunuyordu. Bir gazete dışında hepsi de bunu duymamış gibi haber yaptılar. Verilmesi gereken tepki: Konuyu bilmiyorsanız ve kamu erişimine sunamıyorsanız tepki verilemez. Bir girişimde bulunduğunuzda suskun ve olası örtbas işbirlikçisi olan kişileri hedefleyin.
2) İnanamamış ve öfkeli görünün. Anahtar konuları tartışmaktan kaçının ve ana konuyu dokunulmaz olanı lekeler gösterecek yan konulara odaklanın. Bu aynı zamanda “Bu ne cüret!” kozu olarak bilinir. Örnek: “Davidian tarikatı üyelerinin cinayete kurban gittiklerini ne cüretle söylersin! FBI ve BATF (alkol, tütün ve silah idaresi) Amerika’nın en iyi yetişmiş polislerinden oluşur, en sert yasal gereklilikler altında çalışır ve onları Devlet Başkanı’nın atayacağı en iyi yöneticiler yönetir.” Verilmesi gereken tepki: Waco sorununu dezenformasyon taktiğiyle örtbas ediyorsunuz. FBI hakkındaki görüşünüz olgulara dayanmıyor. Ruby Ridge gibi pek çok skandalı incelediğinizde Waco felaketinde FBI’ın ve BATF’ın sorumluluğu olduğu iddialarına yönelmenizi gerektirecek bir örüntü fark edeceksiniz. Neden inanılmaz bir şey söylenmiş gibi yaparak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
3) Söylenti üretmekle suçlayın. Öznenin kim olduğuna ve delile bakmaksızın bütün suçlayanları söylenti üretmekle suçlayın. Özellikle basının sessiz olduğu durumlarda işe yarar çünkü gerçeğin ortaya çıkmasının tek yolu böyle “söylentilerdir”. Örnek: “Elindeki belgenin Fransız istihbaratından olduğunu kanıtlayamazsınız. 800 numaralı TWA uçağının dost ateşiyle düşürüldüğünün ‘kanıtını’ göstermek Pierre Salinger’in elindeydi ama bu fırsatı kullanmadı. Çünkü elinde internette aylardır dolaşan bir söylentiden başka bir şey yoktu.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz.
Salinger’in sağlam geçmişi ve ısrarlı tutumuna karşın FBI’ın tarafsız olduğunu söylemeniz taraflı olduğunuzu gösterir. Bunun yanında internetteki bilginin değersiz olduğunu ima etmeniz dayanaksızdır. En azından kabul etmeden önce dikkatle incelenmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz ki bu da asıl sorunun üzerine gitmeyi gerektirecektir. Neden muhalifleri söylenti üretmekle suçlayarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
4) Korkuluğu dövün. Muhalifin savında kolayca alt edebileceğiniz bir bileşen bulun veya yoksa yaratın. Bulduğunuz açığın önemini abartın ve çürütün, böylelikle gerçek olsun asılsız olsun bütün suçlamaları çürütmüş gibi görünün. Örnek: Times of London gazetesinin TWA’nın 800 sefer sayılı uçağına doğru uçan ve çarpan nesneyi gösteren casus uydu görüntüleri bulunduğu haberini yalanlamak için korkuluk taktiği kullanılmıştır. “Bu görüntüler varsa halk neden görmedi?” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Bildiğiniz halde olanaksız ve gereksiz bir test öneriyorsunuz. Halkın bunları görmemesi doğaldır. Uzunca bir süre de görmeyecektir. Bunları yayınlamanın haber alma yeteneklerini açığa vuracağından ulusal güvenliğe zarar vereceğini biliyor olmalısınız. Neden korkuluğu dövme taktiği kullanarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
5) Etiketleyerek ve alay ederek muhalifleri konudan uzaklaştırın. Muhaliflere “kaçık”, “aşırı sağ”, “liberal”, “solcu”, “terörist”, “komplo kuramcısı”, “köktenci”, “radikal”, “milis”, “ırkçı”, “Anti-semit”, “bağnaz dinci”, “cinsel sapkın” vb. sevimsiz etiketler yapıştırın. Üçüncü kişiler aynı biçimde etiketlenmekten korkacak ve sizi konuyu tartışmaktan kurtaracaktır. Örnek: “Spotlight gazetesinde okuduğuna inanıyor musun? Yayıncı Willis Carto iyi bilinen bir aşırı sağcı ırkçıdır. Sizi iyi biliriz. Kutsal kitabınızın üzerinde gamalı haç var mı? Bu gözü dönmüş aşırı sağ komplo kuramını neden desteklediğiniz ortada.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Haberci üzerinden gerçeğe saldırıyor ve ilişki üzerinden suçlamada bulunuyorsunuz. Spotlight gerçekleri ve olayları ana akım basının yarım ağızla haber yapmazdan önce açığa vurmasıyla bilinen bir kaynaktır. Neden muhalifleri etiketleyerek ve alay ederek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
6) Vur-kaç yapın. Kamuya açık bir tartışma ortamında muhalife veya muhalif görüşe kısa bir saldırıda bulunun ve yanıt verilemeden seğirtin veya yanıtı duymazdan gelin. Özellikle internet gibi sürekli yanıt hakkı doğurulan ve eleştirinin nedenselliğinin ortaya konmadığı ortamlarda çok iyi işler. Basitçe suçlayın veya saldırın, sorunları konuşmayın, yanıt gelmesini beklemeyin, beklerseniz bu muhalifin görüşüne saygınlık kazandırır. Örnek: “Bunlar çöp. Siz komplo kaçıkları bu saçmalıkları nereden buluyorsunuz? Umarım hepiniz kara helikopterlerin altında kalırsınız.” Dikkat ettiyseniz bir veda etme tınısı da var. Yazar tartışmaya geri dönmezse şaşırmayın. Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Yorumlarınız ve görüşleriniz anlamlı bir diyalog ve bilgi sunmuyor ve duygusallık yaratmak dışında bir değeri yok. Aslında sizin bu konuda duygusal olarak kaygılı olduğunuzu ele veriyor.
Neden vur-kaç yaparak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
7) Niyeti /güdülenmeleri (motivasyonu) sorgulayın. Muhalifin bir art niyetle veya başka bir gizli eğilimle hareket ettiğini ima etmeye yarayacak herhangi bir gerçeği abartın. Örnek: “Sohbet programınıza ve kitap yayıncısıyla anlaşmanıza bakarsak, yalanları yayarak oldukça iyi bir geçim sağladığınız söylenebilir.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Haberciye saldırarak suçluluk imasında bulunuyorsunuz ama somut kanıt getirmekten korkakça kaçınıyorsunuz. Neden niyeti sorgulayarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
8) Otoriteye başvurun. Kendinizi bir otorite olarak gösterin veya otoriteyle ilişkinizi gösterin. Savınızı yeterli jargon ve önemsiz ayrıntıyla doldurarak “bilirkişi” görünün. Böylece sorunları tartışmadan veya karşı kanıt getirmeden veya kaynak bildirmeden karşı gelme hakkınız olur. Örnek: “SR-71 Blackbird şöyle dursun, politika ve stratejik önceliklerle ilgili belli ki hiçbir şey bilmiyorsunuz. Bilen bilir, bu acayip uçak modifiye edilmiş bir çift Buick V8 ile çalıştırılır. Çift 450 CFM Holly karbüratör ve Isky yarış eksantriği vardır. 6500 devirde toplam 850 beygir verirler. Her neyse, hiçbir Blackbird’ün Kore pilotları tarafından uçurulmadığını, uçurmaları için eğitim almadıklarını ve Çin üzerinde bu uçakların Korelilerce uçurulmadığını kesin olarak söyleyebilirim. Amerikan pilotlarının uçup uçmadıklarını tartışma yetkim yok.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Otorite olduğunuzu ima ediyor ama bunu belgelemekten kaçınıyorsunuz. Kaynak göstermiyorsunuz. Neden otoriteye başvurarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
9) Aptala yatın. Sunulan delil veya mantıksal sav ne olursa olsun bunların anlamsız olduğunu, kanıt olmadığını, mantıksız olduğunu, bir sonuca götürmediğini söyleyerek sorunu tartışmaktan kaçının. Örnek: “Söyledikleriniz anlamsız. Budalaca mantık yürütüyorsunuz. Olgulardan haber vermiyorsunuz. Bence kaynaklara geri dönün ve yeniden deneyin.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Muhaliflerinizin verilerle bir sorunu yok, zekalarıyla da bir sorunu yok ama siz kendiniz mantıksız sonuçlara varıyorsunuz. Neden aptala yatarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
10)Muhalifin suçlamalarını eski haberlerle ilişkilendirin. Öngörülebildiği durumlarda siz rakibinizi korkuluk dövmekle suçlayın, baştan karşılığını verin. Ardından gelen suçlamalar ne kadar geçerli ve yeni olsa da ilk suçlamayla kolaylıkla ilişkilendirilebilir ve bunların yeni sürümleri olarak gösterilebilir. Hele bilgi kaynağı eskisiyle aynı ise. Örnek: “Ulusal Havacılık Güvenlik Kurulu’nun bulgularına göre United Havayolları’nın 533 sefer sayılı uçağının düşmesi pilot hatası idi. CIA’nın düşürdüğünü ve düşeceği noktada 50 ajanın beklediğini söyleyen yeni tanıklar bulup çıkarmak yıllar önce UHGK’nin kapattığı dosyayı yeniden açmak için gerekçe değildir.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz.
Sorunu görmezden geliyor ve yeni bilgiyi eskiymiş gibi gösteriyorsunuz. Neden yeni haberi eski haberlerle ilişkilendirerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
11)Geri mevziler oluşturun ve bunlara dayanın. Olguların görece önemsiz bir bileşeniyle ilgili masum bir hata yapıldığını ‘itiraf’ edin, muhaliflerin bu fırsatı kullanıp olayı abarttıklarını ve var olmayan suçlar işlenmiş gibi gösterdiklerini söyleyin. Bunu düzgünce yaparsanız acıma ve saygı duygularıyla karşılanırsınız, sorunu tartışmaktan kurtulursunuz. Örnek: “ABD başsavcısı Janet Reno, sonradan astlarının ölümcül CS-4’ün kullanımıyla ilgili ve Davidian tarikatının olası tepkisiyle ilgili raporlarını daha ayrıntılı sorgulaması gerektiğini kabul etti, ama çocuklar için kaygılandığı için biber gazının kullanılması emrini vermişti ki şimdi bunun üzücü ve büyük bir hata olduğunu kabul ediyor.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Acıma duygusu uyandırmak için ana konuyu konuşmaktan kaçınarak yan konuya odaklanıyorsunuz. CIA’nın Halkla İlişkiler uzmanı Mark Richards’ın Reno’ya yardım etmesi için çağrıldığını bilmiyorsunuz sanırım. İnsancıl duyguların bize daha önemli sorunları unutturmasına izin mi verelim? Neden geri mevziler oluşturarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
12)Muammalar çözülemez. Olayı çözülemeyecek denli karmaşık gösterin. Olayla ilgilenenlerin yılmalarını sağlarsınız. Örnek: “Vince Foster’ın öldürüldüğünü öne sürebileceğiniz bir azmettirici neden yok. Bunu yapmadan önce Beyaz Saray’da ve Arkansas’da neler olup bittiğini çözmelisiniz. Hatta bu da yetmez, NSA’da ne olduğuyla ilgili pek çok şey, Seyahat Ofisi, daha pek çok şeyi bilmeniz gerekir. Mümkün değil, vazgeçin.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Sorunu anlamaya ve çözmeye yeltenenler için olayı gereksiz yere zorlaştırıyor ve onları engelliyorsunuz. Neden muammaların çözülemeyeceğini söyleyerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
13)Alice harikalar diyarında mantığı. Maddi olguları kabul etmekten imtina etmenizi sağlayacak biçimde tümdengelimli ters mantık kurun. Örnek: “Haber basını haberlerin altın olduğu kıyasıya rekabet ortamında çalışır. Bu, haber için sürekli eşelemeleri anlamına gelir, çoğu zaman polis ve savcıdan daha iyi iş çıkarırlar. BATF’ın, Oklahoma bombasını önceden bildiğinin delili olsaydı kesinlikle ortaya çıkarır ve haber yaparlardı. Haber yapmadılar, dolayısıyla önceden biliniyor olamazdı. Kabul edin veya susun.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Basın Kennedy’yi CIA’nın öldürdüğünü öğrendiğinde haber yapmış mıydı? Hayır, itiraf ifadesinde bulunmalarına karşın yapmadılar, bize yalnızca kararı bildirdiler
. Neden Alice harikalar diyarında mantığı güderek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
14)Tam çözüm isteyin. Muhaliflerin olayı veya suçu bütünüyle çözmelerini isteyin. 10’uncu kuralla birlikte iyi gider. Örnek: “Madem bu kadar biliyorsunuz, Martin Luther King’i öldüren James Earl Ray öne sürdüğünüz gibi suçsuzsa, nasıl planlandı ve uygulandı, Ray’i nasıl yakalayabildiler, FBI’ı nasıl aldatabildiler?” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. İlgili ve ilişkili bir gerçeği açığa çıkarmak için bütün olayı çözmeniz gerekmez. Neden tam çözüm isteyerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
15)Olguları alternatif sonuçlara bağlayın. Bu yaratıcı düşünme gerektirir. Ancak suç önceden alternatif sonuçlar tasarlanarak planlandıysa daha kolaydır. Örnek: Bu yöntemin en iyi uygulaması Arlen Specter’ın Kennedy suikasti ile ilgili Warren Raporu’ndaki Sihirli Kurşun’udur. (Çevirmenin notu: Sihirli Kurşun iddiası, Kennedy’i boynundan vuran kurşun ile ön koltuktaki valiyi bacağından vuran kurşunun aynı kurşun olduğu iddiasıdır. Böyle bir yörünge izlemesi için kurşunun havada S çizmesi gerekir. Farklı yönlerden ateş eden birden fazla silah olduğu gerçeği örtbas edilmiş ve dava tek sanıkla sonuçlandırılmıştır.) Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Olguları eğip bükmeniz Sihirli Kurşun ile karşılaştırılabilecek düzeyde. Hepimiz Sihirli Kurşun’un niçin icat edildiğini biliyoruz. Neden olguları alternatif sonuçlara bağlayarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
16)Delilleri ve tanıkları yok edin. Var olmamışsa gerçek değildir, çözmeniz gereken bir sorun yoktur. Örnek: “CIA yöneticisi Paisley’in hala hayatta olduğunu, ölümünün sahte olduğunu ve cesedinde bulunan CIA memuru listesinin temizlik için gerekçe yapılmak üzere özellikle yerleştirildiğini söyleyemezsiniz. Kanıtınız yok. Neden polis raporlarını kabul edemiyorsunuz?” Doğru, çünkü dişlerinin uyuşmadığını gösteren diş kayıtları ve boyunun beş santim daha uzun olduğunu bildiren otopsi raporu karısı soruşturma istedikten hemen sonra ortadan kayboldu. Cesedi karısına gösterilmeden yakıldı. Geriye kalan yalnızca polis raporu. Verilmesi gereken tepki: Ortadan kaybolan malzeme ve kişilerle ilgili olarak verebileceğiniz bir tepki yoktur. Ne var ki tartışmayı susturmayı amaçlayan bildiriye tepki verebilirsiniz… Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Birinci suçlamayı destekler görünen şüpheli bulgular olduğuna göre en azından olayın soruşturulacağını söyleyebilirsiniz. Neden delilleri yok ederek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
17)Konuyu değiştirin. Özellikle yeni konuyu sizinle ‘tartışacak’ daha önemli konuların tartışılmasını engellemek üzere ortamı kutuplaştıracak bir işbirlikçiniz varsa daha etkili olur. Örnek: “CIA’nın Arkansas - Mena üzerinden uyuşturucu parası aklama ve uyuşturucu alış-verişi olmadı, dolayısıyla Bill Clinton’un olmayan şey hakkında bilgisi de yoktu. Bu yalnızca Bob Dole taraftarlarının Clinton’ı zayıflatmak için giriştiği umutsuz bir saldırı ve sunacakları bir şey yok ve oyları toplamak için bir şey uydurmaları gerekiyordu.” Danışıklı tepki: “Sersem! Dole hükümette neyin ters gittiğini en iyi bilen adam. Clinton yalnızca ekonominin ırzına geçiyor, bu arada eline geçirdiği kadınları da elde etmeye çalışıyor. …” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Duygusal bir tepkiyle konuyu başka bir kanala taşımaya çalışıyorsunuz. Bu tuzağa düşmeye niyetimiz yok. Gerçekten böyle bir politik söylemi benimsiyor iseniz lütfen tartışmayı terk edin. Neden konuyu değiştirerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
18)Muhalifleri duygusallaştırın, kötüleyin, kışkırtın. Bu onları aşırı hırslı gösterecektir. Konudan sapmadan duygusal tepki verirlerse bu kez eleştiriye “aşırı tepki vermekle” suçlayabilirsiniz. Örnek: “Bunun olanaklı olduğunu düşünüyorsanız geri zekalısınız. Hükümetin senin bezelye beynini mikrodalgayla pişirdiğini düşünen komplo kuramcılarından mısın ki böyle saçma şeyler düşlüyorsun?” Duygusal tepki aldıktan sonra: “Hassas bir noktaya dokundum galiba. Ne oldu? Gerçekler kaldıramayacağın kadar ağır mı geldi? Psikiyatrik yardım almanda yarar var.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Beni duygusal tepki vermeye yönelterek konudan uzaklaştırmak istiyorsunuz. Savımı çürütecek yararlı bir belgeniz varsa buyurun. Yararsız retoriğiniz elinizden başka bir şey gelmiyorsa burada hiçbir amaca hizmet etmiyor. Neden muhalifinizi kışkırtarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
19)Sunulan kanıtı görmezden gelin, olanaksız kanıtlar isteyin. Kanıt var olabilir ancak muhalifin buna erişmesi olanaksız olabilir, yok edilmiş olabilir veya bir dava konusu olarak alıkonmuş olabilir. Haberleri veya kitapları da kanıt olarak kabul etmeyebilirsiniz, tanıkları kabul etmeyebilirsiniz, hükümet sözcülerinin ve otoritelerin açıklamalarını anlamsız oldukları gerekçesiyle kabul etmeyebilirsiniz. Örnek: “Yalnızca liberal basından ve yetkin olmayan tanıklardan alıntılar yapıyor. Kanıtı nerede? Bana 800 sefer sayılı uçağın enkazındaki füzeyi gösterin!” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Washington Post muhabiri Don Phillips’i, Newsday muhabirleri Al Baker’ı, Craig London’u, Liam Pleven’i, New York Times muhabiri Matthew Wald’ı, AP muhabiri Pat Milton’u yok saymamızı bekliyorsunuz. Ulusal Havacılık Güvenliği Kurulu’nu, FBI New York müdürünü de kabul etmemize razı değilsiniz. Otopsi yapan doktoru, donanma dalgıçlarını, Boeing temsilcilerini de yetkin olarak kabul etmiyorsunuz. Ne olduğunu bize söyleme yetkinliğine yalnızca siz mi sahipsiniz? Tanıklar, radar kayıtları, muhabirler, fotoğraflar, hükümet açıklamaları? Neden sunulan kanıtları görmezden gelerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
20)Sahte delil üretin. Olanak bulduğunuzda duyarlı konuları devre dışı bırakmak ve sonuca varmayı engellemek üzere muhalifin sunduklarıyla çelişecek yeni gerçekler ve ipuçları üretin. Suç alternatif sonuçlar önceden tasarlanarak planlandıysa ve gerçekler uydurmalardan ayrılamıyorsa daha etkili olur. Örnek: Jack Ruby, Warren Komisyonu’nu Beyaz Rus ayrılıkçıların suikasta bulaştıkları konusunda uyardı. Bu yararlı bir ‘itiraftı’ çünkü Jack ve ABD Başyargıcı Earl Warren aynı örtbas takımındaydı ve artık Jack’in suikastta doğrudan CIA ile birlikte çalıştığı biliniyor. Verilmesi gereken tepki: Daha fazla bilginin ışığında olmadan buna tepki vermek zor olabilir. Örneğin bu konuda bugün daha fazla bilgi var… Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Verdiğiniz bilginin ana konudan uzaklaştırmak için tasarlandığı biliniyor. Marita Lorenz’in mahkemede bildirdiği gibi CIA ajanları Dallas’ta suikastın bir gece öncesinde silah ve para vermek üzere Jack Ruby ile buluştular. Ruby açıkça soruşturmanın yönünü değiştirmek isteyen bir komplocuydu. Neden sahte delil sunarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
21)Bir büyük jüri, özel yetkili savcı vb. yetkili soruşturmacı atayın. Örneğin savcılık makamına egemenseniz, Büyük Jüri’nin işe yarar bir delil duymasına izin vermemesini, delili daha sonraki soruşturmacıların erişimine kapamasını sağlayabilirsiniz. İşinize gelen bir karar çıktı mı, konu resmi olarak kapamış sayılabilir. Örnek: Oklahoma bombası davasında bir Büyük Jüri üyesine göre, jüri üyelerine yasaya aykırı olarak kendi seçtikleri tanığı çağırma yetkisi verilmemiştir, tanığa kendi seçtikleri soruları sorma yetkisi verilmemiştir ve yalnızca savcının duymalarını istediği deliller, yani yolsuz ve olgulara muhalif sonuçlara götüren deliller sunulmuştur. Verilmesi gereken tepki: Uygulandığının işareti görüldüğü anda yüksek sesle itiraz etmek dışında genelde bu yönteme uygun bir tepki yoktur.
22)Yeni bir gerçek üretin. Kendi uzmanlarınızı, yazarlarınızı, yöneticilerinizi ve etkili kişiliklerinizi bilimsel, soruşturmacı veya toplumsal araştırma veya tanık ifadeleri üretmek üzere görevlendirin veya görevde olanları etki altına alın. Bu yolla sorunu gerçekten halletmeniz gerekiyorsa bunu yönetici iradesiyle yapabilirsiniz. Örnek: Yanlış Anı Sendromu Vakfı (False Memory Syndrome Foundation), Amerikan Aile Vakfı, Amerika ve Kanada Psikiyatrik Birliği bu kategoriye girerler. Kurucu üyeleri ve yönetimleri CIA Zihin Kontrol araştırmasında çalışmış anahtar kişileri içerir. Öyleyse (burada belki zorunlu olarak basitleştiriyoruz) bu örgütlerin Zihin Kontrolü diye bir şey olmadığı gibi ‘araştırma sonuçlarına’ odaklanmaları pek şaşırtıcı değildir. Verilmesi gereken tepki: Konu üzerinde iyi yetişmiş değilseniz veya örgütün geçmişini ve ilişkilerini iyi bilmiyorsanız bu taktiğe karşı fazla bir şey yapamazsınız.
23)Dikkatleri daha fazla dağıtın. Yukarıdakiler dikkatleri duyarlı konulardan uzaklaştırma veya istenmeyen basın ilgisini önlemeye yetmediyse daha büyük haberler yaratın veya var olan haberlere daha büyük ilgi gösterin. Örnek: 1993 Dünya Ticaret Merkezi bombalaması davası sürecinde haber alma örgütleriyle kirli bağlar ortaya çıkmaya başladığında halkın dikkatini dağıtmak için adi suç dalgasıyla ilgili sürüp giden bir tartışma başlatın. Hükümet eliyle yapılmış katliamı ortaya çıkarma olasılığı bulunan Waco davasından dikkatleri dağıtmak için O. J. Simpson davasını manşetlere çıkarın. Oklahoma bombalaması davasında sanık Timothy McVeigh’in suçu düzgünce kanıtlanamayacak duruma geldiğinde ve saldırıdaki hükümet 9/11 parmağı açığa çıkacak gibi olduğunda, hakemleri vuran fanatik taraftarlarını haber yapın, bunun üzerinden bireysel silahlanma tartışmasını yeniden alevlendirin. Verilmesi gereken tepki: Yapacağınız en iyi şey kamunun tartışmaya katılımını ve ilgisini canlı tutmak ve gündem değiştirme hamlesinin karşı tarafa hizmet ettiğini anımsatmaktır.
24)Eleştirenleri susturun. Yukarıdaki yöntemler sonuç vermezse muhaliflerinizi kesin çözümlerle piyasadan kaldırmayı deneyin. Bu kesin çözüm öldürmek olabilir, tutuklamak ve mahkum etmek olabilir, tehdit ve şantaj olabilir, şantaj konusu bilgiyi sızdırmak olabilir. Örnek: 800 sefer sayılı TWA uçağıyla ilgili olarak dost ateşi kuramı taraftarlarının yaşadıkları üzere tehdit edip korkutmak üzere FBI ajanları gönderin, diretirlerse İranlı teröristlere yardım ve yataklıkla suçlanacaklarını söyleyin. İşe yaramazsa evlerine uyuşturucu yerleştirip baskın yapma seçeneğiniz her zaman vardır. Verilmesi gereken tepki: Kendinizin bu yöntemin olası kurbanı olduğunu düşünüyorsanız üç savunma seçeneğiniz var. Birincisi ne olursa olsun dik durup savaşmak. İkincisi karşı tarafla ilgili ileri istihbarat bilgisi ve dikkatle uygulama gerektiren ‘sigorta poliçesi’ yaratma seçeneği (bunun nasıl yapılacağıyla ilgili Profesyonel Paranoyak kitabına başvurunuz). Son seçenek geri adım atmak veya kaçmaktır.
25)Ortadan kaybolun. Gizleri elinde tutan anahtar kişiyseniz veya fazla şey biliyorsanız göz önünden kaybolun. Örnek: Dolandırıcı yatırımcı Robert Vesco gibi yapın ve Karayipler’e taşının. Bunu yapmazsanız Beyaz Saray danışmanı Vince Foster’da olduğu gibi örgütünüzden birileri intihar etmenize yardım edecektir (!). Verilmesi gereken tepki: Büyük olasılıkla bu yönteme karşı gelmenin bir yolunu bulamayacaksınız. Ancak ortadan kaybolma işine odaklanarak kirli oyunu ve örtbası ortaya çıkarma umudunuz olabilir. Not: Gerçeğe saldırmanın başka yolları da vardır ama burada listelenenler en yaygınlarıdır, öbürleri de bunların türevleridir. Sonuçta çoğunlukla dezenformasyon ajanlarını yedi nitelikten biri veya birkaçıyla ayırt edebilirsiniz: 1) Tartışma konularını hiçbir zaman doğrudan tartışmazlar veya yapıcı katkıda bulunmazlar, çoğunlukla bilgi kaynaklarına düzgünce göndermede bulunmazlar. Bunun yerine imada bulunurlar. Sunuş biçimiyle ilgili her şey güvenilirlik için daha fazla neden içermeksizin otorite ve uzman olduklarını göstermeye yöneliktir. 2) Rakiplerini dikkatle seçme eğilimindedirler. Rakiplerini destekleyen yorumculara vurkaç yapmayı yeğlerler, doğrudan konunun özüne dalan anahtar muhaliflere ise daha ağır yüklenirler. 3) Belli bir tartışma alanında geçmişleri olmaksızın birden bire ve biraz da rastlantı eseri ortaya çıkma eğilimindedirler. Aynı biçimde, kamu ilgisi dağıldığında ortadan kaybolma eğilimindedirler. Büyük olasılıkla orada bulunmaları ve sonra kaybolmaları için seçilmiş ve yönetilmişleridir. 4) Kendi kendilerini doğrulayan ve yardımlaşan takımlar içinde iş görme eğilimindedirler. Elbette bu her halka açık tartışma ortamında olabilir ama profesyonellerde sürüp giden ve sık yinelenen bir karşılıklılık örüntüsü gözlenir. Kimi zaman oyunculardan biri karşı kampa sızar ve korkuluk saldırısı ve rakibi gözden düşürecek öbür yöntemler için bilgi sağlar. 5) ‘Komplo kuramcılarından’ nefret ederler. Bunu özellikle uğraş edinenler vardır. 6) Yapay bir duygusallık ve kalın bir deri. Ağır eleştiri ve dışlama karşısında bile diretmelerini sağlayan bir yetenek. Bu büyük olasılıkla aldıkları eğitimle ilgilidir: Deliller ne denli ağır basarsa bassın, her şeyi inkar et, duygusallaşma ve duygusal tepki verme. 7) Ayrıca gerçek niyetleriyle çatışan hatalar yapma eğilimindedirler. Bu, konuyu gerçekten bilmemekten de olabilir, ‘Allah’ın söyletmesi’ de. Pek çok kez kendini yalanlayan bilgiler verdiklerini gördüm. Kitabımın ilk paragrafıyla bitiriyorum: Gerçek, gizlerden oluşan bir diyetle, çevresini kuşatan yalanların içinde sağ kalamaz. Özgürlük, gizlerden oluşan bir diyetle, zulmün örtüsüne teslim olarak sağ kalamaz. İnsan ruhu zulümden oluşan bir diyetle, kötülüğün iradesine kul olarak sağ kalamaz. Tanrı, bedene gelmiş gerçeklik olarak, böyle bir kötülüğün iradesine dünyayı teslim etmeyecektir. Onun için ruhlarımızın gerek duyduğu gerçeği ve özgürlüğü elde etmeli veya bunları arayarak ölmeliyiz, çünkü bunlar olmadan kötücül bir dünyada kesinlikle ve hak ederek yok olacağız. ***
Uygulama Alıştırması (bu bölüm orijinal metinde yoktur): Yukarıda öğrendiğiniz yöntemleri aşağıdaki tartışmalara uygulayınız ve bilgi çarpıtmacıların hangi tarafta /taraflarda olduklarını saptayınız. Bunlar uzun yıllar sürüp giden veya gidecek olan son kertede şiddetli, kutuplaştırıcı, dışlamalara ve zaman zaman saldırganlığa yol açan konulardan olduğu için yararlı birer okuma alanıdır. İyi oldukları kadar zorlu ve eğitici tartışmalardır. Yabancı dilde olanlar dahil çok sayıda kaynağa başvurmanız gerekecektir. Sonuçlara ulaşmakta acele etmeyiniz. Karar vermekte acele etmek kişiyi bağnazlığa götürür. Benim için önemli olan hangi sonuca ulaştığınız değil, bu yolda edindiğiniz eleştirel okuma ve yargılama yeteneğidir. Alıştırma 1: Sav: 11 Eylül 2001 saldırıları İslamcı teröristler tarafından demokrasiyi ve Batı yaşam tarzını yıkmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Karşı sav: 11 Eylül 2001 saldırıları ABD hükümetinin organları veya bunların içinde çöreklenmiş dış bağlantılı çıkar grupları tarafından Yeni Dünya Düzeni planını yürütmek üzere gerçekleştirilmiştir. Alıştırma 2: Sav: İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler Avrupa Yahudilerini gazlayarak ve fırınlarda yakarak öldürmek üzere toplama kamplarına almış ve altı milyon Yahudi’yi bu yolla öldürmüştür. Bu olay insanlık tarihinde benzersizdir ve yinelenmemesi için okul çağından başlayarak her çağdaş insana iyice belletilmelidir. Karşı sav: Almanların Yahudileri öldürmek üzere kamplara topladığını ve altı milyonunu yakarak veya gazlayarak veya herhangi bir yolla sistemli biçimde öldürdüğünü gösteren hiçbir kanıt yoktur. Bunu anlatan bütün tarih kitapları yalnızca mahkeme ifadelerine dayanarak yazılmıştır ve hepsinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Dezenformasyon Kuralları
Michael Sweeney Kısaltarak çeviren: Selim Çalışkan elestireldusun@wordpress.com Orijinal adı: Twenty-Five Ways To Suppress Truth: The Rules of Disinformation H. Michael Sweeney,
Türkiye’de yayınlanmamış olan Professional Paranoid (Profesyonel Paranoyak) kitabının yazarıdır.
Tarihsel, politik, felsefi veya böyle sınıflara ayrılamayacak önemli gerçekleri arayanlar çoğu zaman komplo kuramlarıyla yüzleşmek durumunda kalırlar. Ezici çoğunluğun, kitap yığınlarının, ışıltılı kişiliklerin gür sesi, eleştirel okurun düşüncesinin sesini bastıracak mıdır? Yalan söylemeyi, aldatmayı, gerçeği kasıtlı olarak örtmeyi bir kariyer ve geçim kaynağı edinmiş olan kişi ve kurumların, bütünüyle aldatma üzerine kurulu reklamcılık, halkla ilişkiler gibi sektörlerin var olduğu bir dünyada, biraz kılavuzluğun kişinin vicdan mahkemesine katkısı olabilir. Egemenin işine gelmeyen her büyük suçlamayı “bunlar komplo kuramı” diye savuşturmasına izin verirsek, birileri gerçekten çok kötü komplolar kurduğunda bundan nasıl haberimiz olabilir? Bu sayfaları her insanda bulunan düşünsel ve duygusal zayıflıkları kullanmayı bilenlerin elinde oyuncak olmak, aldatılmak, aptal yerine konmak istemeyenler için bir yardımcı kılavuz olması için hazırlıyorum. Dolayısıyla komplo kuramı kavramını yerli yersiz kullanarak gerçeği çarpıtmaya çalışanların karşısında dik durabilmek ve profesyonel kandırıcılıktan, ezici propaganda gücünden etkilenmeden kendi yargılarına varmak isteyenler olacaktır. Sweeney aşağıdaki makaleyi 1997’de kaleme almıştır. Verdiği örnekler o yıllarda ABD’de “komplo kuramı” olarak tartışılan konulardan alınmıştır. 2001’den sonra yazmış olsaydı herhalde bütün örnekleri yalnızca 11 Eylül tartışmalarından verebilirdi. Sürekli ve sistemli bir biçimde uygulanan bilgi çarpıtması yöntemlerini bir dizi olarak tanımlayıp sınıflandırmış, sorgulayan insanların bunlara sık sık göndermeler yapmalarını ve böylece bunların bilinir duruma gelmesini ummuştur. Basını, interneti, politik tartışmaları… üzerindeki ağır dezenformasyon köpüğünden sıyırarak okumayı ve dipteki değerli öze ulaşmayı isteyenler için bulunmaz bir kaynaktır. Kaynak göstererek alıntılayabilir, kopyalayabilirsiniz. Ortada bir tezgahın parçası olan bir suç var ise veya suçu örtmek için bir tezgah kurulduysa, tezgahı ortaya çıkarmak isteyenlere karşı bir dezenformasyon (bilgi çarpıtması) kampanyası yürütülmesi kaçınılmazdır. Burada bilgi çarpıtmacılarının izledikleri bilinen yöntemlerini ortaya seriyoruz. Bunun yanı sıra oyuncuları ve bunların güdülenmelerini tanımaya yarayan çarpıtmacının yedi niteliğini de sıraladık. Kuşkulandığınız kişi bu niteliklerin kaçını gösteriyorsa profesyonel bir dezenformasyon sanatçısı olması olasılığı o kadar yüksektir. Eleştirel düşünür karar verirken yalnızca delilleri göz önünde bulunduran mahkeme yargıçları gibi davranmalıdır. Eleştirel düşünür, bir sonuca ulaşmadan önce delil zincirini değerlendirir, deliller arası bağlantılar sağlamsa kesin sonuca ulaşır. Oyun şöyle oynanır: Bu bağlantıları güçlendiren veya zayıflatan (tercihen koparan) tartışma konuları üretilir. Çarpıtmacının işi bağlantılar gerçekte sağlam iken zayıf göstermek veya paralel bağlantıların varlığını perdelemektir. Neredeyse her durumda, delil zinciri koparılamıyorsa gerçek ortaya çıkmış demektir. Zincir kırıldı ise yeni bir zincir üretilmelidir, bu yapılamıyorsa yine gerçek kazanır. Çünkü dürüstçe gerçeğin arandığı sonuçsuz kalmış bir soruşturma yürütmekte, kuşkuların yersiz çıkmasında utanılacak bir şey yoktur. Gerçek kazandığı sürece kimin kazandığı önemli değildir. Ama çarpıtmacı, başarısızlıkları duygusal bir yük altına sokarak kişileri yeni bağlantılar aramaktan caydırmaya çalışacaktır.
Gerçeklerin ve olguların kendiliğinden örtülü kaldıkları pek nadirdir. Bu yüzden yalan ve aldatma perdesi altında bırakılmaları gerekir. Genel hedef delil zincirinin halkalarının tartışılmasını önlemektir. Kaynağı ne olursa olsun olgular olgulardır, gerçek gerçektir. Mahkemede sanıkların birbirleri aleyhinde tanıklık etmesine izin verilmesinin nedeni budur. Tartışma ortamlarında, internet forumlarında, e-posta gruplarında gibi ortamlarda psikolojik savaş gereci olarak kullanılan oyunların yirmi beşi ve çarpıtmacıların niteliklerinin yedisi burada sıralanmıştır. Her biri çarpıtmacıdan yaklaşık olarak alıntılanan birer örneği ve verilmesi gereken tepkiyi içeriyor. Suçlamaları kullanmakta aceleci olmayın, bunları çarpıtmaları sık yapanlara veya birden çok taktik kullananlara ayırın. Tepkiler duygusal tuzaklara düşmemeli ve verilere başvurulurken konu dışına çıkma tehlikesinden uzak durulmalıdır. İlgili çarpıtma kuralını olduğu gibi söyleyin, yalnızca göndermede bulunursanız neden söz ettiğinizi anlamayabilirler. Sorulursa bu yazıyı okumalarını önermekten çekinmeyin.
1) “Görmedim, duymadım, bilmiyorum.” Ne bilirseniz bilin, bildiklerinizi tartışmayın. Özellikle halka mal olmuş bir kişiyseniz. Söylenmediyse olmamış demektir, sonuçlarına da katlanmak zorunda kalmazsınız. Örnek: CIA ajanı Marita Lorenz, mahkeme salonunda verdiği ifadede CIA’nın John F. Kennedy suikastının planlanıp uygulanmasında doğrudan katkısı olduğunu söylerken basın mahkeme salonunda hazır bulunuyordu. Bir gazete dışında hepsi de bunu duymamış gibi haber yaptılar. Verilmesi gereken tepki: Konuyu bilmiyorsanız ve kamu erişimine sunamıyorsanız tepki verilemez. Bir girişimde bulunduğunuzda suskun ve olası örtbas işbirlikçisi olan kişileri hedefleyin.
2) İnanamamış ve öfkeli görünün. Anahtar konuları tartışmaktan kaçının ve ana konuyu dokunulmaz olanı lekeler gösterecek yan konulara odaklanın. Bu aynı zamanda “Bu ne cüret!” kozu olarak bilinir. Örnek: “Davidian tarikatı üyelerinin cinayete kurban gittiklerini ne cüretle söylersin! FBI ve BATF (alkol, tütün ve silah idaresi) Amerika’nın en iyi yetişmiş polislerinden oluşur, en sert yasal gereklilikler altında çalışır ve onları Devlet Başkanı’nın atayacağı en iyi yöneticiler yönetir.” Verilmesi gereken tepki: Waco sorununu dezenformasyon taktiğiyle örtbas ediyorsunuz. FBI hakkındaki görüşünüz olgulara dayanmıyor. Ruby Ridge gibi pek çok skandalı incelediğinizde Waco felaketinde FBI’ın ve BATF’ın sorumluluğu olduğu iddialarına yönelmenizi gerektirecek bir örüntü fark edeceksiniz. Neden inanılmaz bir şey söylenmiş gibi yaparak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
3) Söylenti üretmekle suçlayın. Öznenin kim olduğuna ve delile bakmaksızın bütün suçlayanları söylenti üretmekle suçlayın. Özellikle basının sessiz olduğu durumlarda işe yarar çünkü gerçeğin ortaya çıkmasının tek yolu böyle “söylentilerdir”. Örnek: “Elindeki belgenin Fransız istihbaratından olduğunu kanıtlayamazsınız. 800 numaralı TWA uçağının dost ateşiyle düşürüldüğünün ‘kanıtını’ göstermek Pierre Salinger’in elindeydi ama bu fırsatı kullanmadı. Çünkü elinde internette aylardır dolaşan bir söylentiden başka bir şey yoktu.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz.
Salinger’in sağlam geçmişi ve ısrarlı tutumuna karşın FBI’ın tarafsız olduğunu söylemeniz taraflı olduğunuzu gösterir. Bunun yanında internetteki bilginin değersiz olduğunu ima etmeniz dayanaksızdır. En azından kabul etmeden önce dikkatle incelenmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz ki bu da asıl sorunun üzerine gitmeyi gerektirecektir. Neden muhalifleri söylenti üretmekle suçlayarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
4) Korkuluğu dövün. Muhalifin savında kolayca alt edebileceğiniz bir bileşen bulun veya yoksa yaratın. Bulduğunuz açığın önemini abartın ve çürütün, böylelikle gerçek olsun asılsız olsun bütün suçlamaları çürütmüş gibi görünün. Örnek: Times of London gazetesinin TWA’nın 800 sefer sayılı uçağına doğru uçan ve çarpan nesneyi gösteren casus uydu görüntüleri bulunduğu haberini yalanlamak için korkuluk taktiği kullanılmıştır. “Bu görüntüler varsa halk neden görmedi?” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Bildiğiniz halde olanaksız ve gereksiz bir test öneriyorsunuz. Halkın bunları görmemesi doğaldır. Uzunca bir süre de görmeyecektir. Bunları yayınlamanın haber alma yeteneklerini açığa vuracağından ulusal güvenliğe zarar vereceğini biliyor olmalısınız. Neden korkuluğu dövme taktiği kullanarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
5) Etiketleyerek ve alay ederek muhalifleri konudan uzaklaştırın. Muhaliflere “kaçık”, “aşırı sağ”, “liberal”, “solcu”, “terörist”, “komplo kuramcısı”, “köktenci”, “radikal”, “milis”, “ırkçı”, “Anti-semit”, “bağnaz dinci”, “cinsel sapkın” vb. sevimsiz etiketler yapıştırın. Üçüncü kişiler aynı biçimde etiketlenmekten korkacak ve sizi konuyu tartışmaktan kurtaracaktır. Örnek: “Spotlight gazetesinde okuduğuna inanıyor musun? Yayıncı Willis Carto iyi bilinen bir aşırı sağcı ırkçıdır. Sizi iyi biliriz. Kutsal kitabınızın üzerinde gamalı haç var mı? Bu gözü dönmüş aşırı sağ komplo kuramını neden desteklediğiniz ortada.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Haberci üzerinden gerçeğe saldırıyor ve ilişki üzerinden suçlamada bulunuyorsunuz. Spotlight gerçekleri ve olayları ana akım basının yarım ağızla haber yapmazdan önce açığa vurmasıyla bilinen bir kaynaktır. Neden muhalifleri etiketleyerek ve alay ederek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
6) Vur-kaç yapın. Kamuya açık bir tartışma ortamında muhalife veya muhalif görüşe kısa bir saldırıda bulunun ve yanıt verilemeden seğirtin veya yanıtı duymazdan gelin. Özellikle internet gibi sürekli yanıt hakkı doğurulan ve eleştirinin nedenselliğinin ortaya konmadığı ortamlarda çok iyi işler. Basitçe suçlayın veya saldırın, sorunları konuşmayın, yanıt gelmesini beklemeyin, beklerseniz bu muhalifin görüşüne saygınlık kazandırır. Örnek: “Bunlar çöp. Siz komplo kaçıkları bu saçmalıkları nereden buluyorsunuz? Umarım hepiniz kara helikopterlerin altında kalırsınız.” Dikkat ettiyseniz bir veda etme tınısı da var. Yazar tartışmaya geri dönmezse şaşırmayın. Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Yorumlarınız ve görüşleriniz anlamlı bir diyalog ve bilgi sunmuyor ve duygusallık yaratmak dışında bir değeri yok. Aslında sizin bu konuda duygusal olarak kaygılı olduğunuzu ele veriyor.
Neden vur-kaç yaparak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
7) Niyeti /güdülenmeleri (motivasyonu) sorgulayın. Muhalifin bir art niyetle veya başka bir gizli eğilimle hareket ettiğini ima etmeye yarayacak herhangi bir gerçeği abartın. Örnek: “Sohbet programınıza ve kitap yayıncısıyla anlaşmanıza bakarsak, yalanları yayarak oldukça iyi bir geçim sağladığınız söylenebilir.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Haberciye saldırarak suçluluk imasında bulunuyorsunuz ama somut kanıt getirmekten korkakça kaçınıyorsunuz. Neden niyeti sorgulayarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
8) Otoriteye başvurun. Kendinizi bir otorite olarak gösterin veya otoriteyle ilişkinizi gösterin. Savınızı yeterli jargon ve önemsiz ayrıntıyla doldurarak “bilirkişi” görünün. Böylece sorunları tartışmadan veya karşı kanıt getirmeden veya kaynak bildirmeden karşı gelme hakkınız olur. Örnek: “SR-71 Blackbird şöyle dursun, politika ve stratejik önceliklerle ilgili belli ki hiçbir şey bilmiyorsunuz. Bilen bilir, bu acayip uçak modifiye edilmiş bir çift Buick V8 ile çalıştırılır. Çift 450 CFM Holly karbüratör ve Isky yarış eksantriği vardır. 6500 devirde toplam 850 beygir verirler. Her neyse, hiçbir Blackbird’ün Kore pilotları tarafından uçurulmadığını, uçurmaları için eğitim almadıklarını ve Çin üzerinde bu uçakların Korelilerce uçurulmadığını kesin olarak söyleyebilirim. Amerikan pilotlarının uçup uçmadıklarını tartışma yetkim yok.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Otorite olduğunuzu ima ediyor ama bunu belgelemekten kaçınıyorsunuz. Kaynak göstermiyorsunuz. Neden otoriteye başvurarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
9) Aptala yatın. Sunulan delil veya mantıksal sav ne olursa olsun bunların anlamsız olduğunu, kanıt olmadığını, mantıksız olduğunu, bir sonuca götürmediğini söyleyerek sorunu tartışmaktan kaçının. Örnek: “Söyledikleriniz anlamsız. Budalaca mantık yürütüyorsunuz. Olgulardan haber vermiyorsunuz. Bence kaynaklara geri dönün ve yeniden deneyin.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Muhaliflerinizin verilerle bir sorunu yok, zekalarıyla da bir sorunu yok ama siz kendiniz mantıksız sonuçlara varıyorsunuz. Neden aptala yatarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
10)Muhalifin suçlamalarını eski haberlerle ilişkilendirin. Öngörülebildiği durumlarda siz rakibinizi korkuluk dövmekle suçlayın, baştan karşılığını verin. Ardından gelen suçlamalar ne kadar geçerli ve yeni olsa da ilk suçlamayla kolaylıkla ilişkilendirilebilir ve bunların yeni sürümleri olarak gösterilebilir. Hele bilgi kaynağı eskisiyle aynı ise. Örnek: “Ulusal Havacılık Güvenlik Kurulu’nun bulgularına göre United Havayolları’nın 533 sefer sayılı uçağının düşmesi pilot hatası idi. CIA’nın düşürdüğünü ve düşeceği noktada 50 ajanın beklediğini söyleyen yeni tanıklar bulup çıkarmak yıllar önce UHGK’nin kapattığı dosyayı yeniden açmak için gerekçe değildir.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz.
Sorunu görmezden geliyor ve yeni bilgiyi eskiymiş gibi gösteriyorsunuz. Neden yeni haberi eski haberlerle ilişkilendirerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
11)Geri mevziler oluşturun ve bunlara dayanın. Olguların görece önemsiz bir bileşeniyle ilgili masum bir hata yapıldığını ‘itiraf’ edin, muhaliflerin bu fırsatı kullanıp olayı abarttıklarını ve var olmayan suçlar işlenmiş gibi gösterdiklerini söyleyin. Bunu düzgünce yaparsanız acıma ve saygı duygularıyla karşılanırsınız, sorunu tartışmaktan kurtulursunuz. Örnek: “ABD başsavcısı Janet Reno, sonradan astlarının ölümcül CS-4’ün kullanımıyla ilgili ve Davidian tarikatının olası tepkisiyle ilgili raporlarını daha ayrıntılı sorgulaması gerektiğini kabul etti, ama çocuklar için kaygılandığı için biber gazının kullanılması emrini vermişti ki şimdi bunun üzücü ve büyük bir hata olduğunu kabul ediyor.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Acıma duygusu uyandırmak için ana konuyu konuşmaktan kaçınarak yan konuya odaklanıyorsunuz. CIA’nın Halkla İlişkiler uzmanı Mark Richards’ın Reno’ya yardım etmesi için çağrıldığını bilmiyorsunuz sanırım. İnsancıl duyguların bize daha önemli sorunları unutturmasına izin mi verelim? Neden geri mevziler oluşturarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
12)Muammalar çözülemez. Olayı çözülemeyecek denli karmaşık gösterin. Olayla ilgilenenlerin yılmalarını sağlarsınız. Örnek: “Vince Foster’ın öldürüldüğünü öne sürebileceğiniz bir azmettirici neden yok. Bunu yapmadan önce Beyaz Saray’da ve Arkansas’da neler olup bittiğini çözmelisiniz. Hatta bu da yetmez, NSA’da ne olduğuyla ilgili pek çok şey, Seyahat Ofisi, daha pek çok şeyi bilmeniz gerekir. Mümkün değil, vazgeçin.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Sorunu anlamaya ve çözmeye yeltenenler için olayı gereksiz yere zorlaştırıyor ve onları engelliyorsunuz. Neden muammaların çözülemeyeceğini söyleyerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
13)Alice harikalar diyarında mantığı. Maddi olguları kabul etmekten imtina etmenizi sağlayacak biçimde tümdengelimli ters mantık kurun. Örnek: “Haber basını haberlerin altın olduğu kıyasıya rekabet ortamında çalışır. Bu, haber için sürekli eşelemeleri anlamına gelir, çoğu zaman polis ve savcıdan daha iyi iş çıkarırlar. BATF’ın, Oklahoma bombasını önceden bildiğinin delili olsaydı kesinlikle ortaya çıkarır ve haber yaparlardı. Haber yapmadılar, dolayısıyla önceden biliniyor olamazdı. Kabul edin veya susun.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Basın Kennedy’yi CIA’nın öldürdüğünü öğrendiğinde haber yapmış mıydı? Hayır, itiraf ifadesinde bulunmalarına karşın yapmadılar, bize yalnızca kararı bildirdiler
. Neden Alice harikalar diyarında mantığı güderek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
14)Tam çözüm isteyin. Muhaliflerin olayı veya suçu bütünüyle çözmelerini isteyin. 10’uncu kuralla birlikte iyi gider. Örnek: “Madem bu kadar biliyorsunuz, Martin Luther King’i öldüren James Earl Ray öne sürdüğünüz gibi suçsuzsa, nasıl planlandı ve uygulandı, Ray’i nasıl yakalayabildiler, FBI’ı nasıl aldatabildiler?” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. İlgili ve ilişkili bir gerçeği açığa çıkarmak için bütün olayı çözmeniz gerekmez. Neden tam çözüm isteyerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
15)Olguları alternatif sonuçlara bağlayın. Bu yaratıcı düşünme gerektirir. Ancak suç önceden alternatif sonuçlar tasarlanarak planlandıysa daha kolaydır. Örnek: Bu yöntemin en iyi uygulaması Arlen Specter’ın Kennedy suikasti ile ilgili Warren Raporu’ndaki Sihirli Kurşun’udur. (Çevirmenin notu: Sihirli Kurşun iddiası, Kennedy’i boynundan vuran kurşun ile ön koltuktaki valiyi bacağından vuran kurşunun aynı kurşun olduğu iddiasıdır. Böyle bir yörünge izlemesi için kurşunun havada S çizmesi gerekir. Farklı yönlerden ateş eden birden fazla silah olduğu gerçeği örtbas edilmiş ve dava tek sanıkla sonuçlandırılmıştır.) Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Olguları eğip bükmeniz Sihirli Kurşun ile karşılaştırılabilecek düzeyde. Hepimiz Sihirli Kurşun’un niçin icat edildiğini biliyoruz. Neden olguları alternatif sonuçlara bağlayarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
16)Delilleri ve tanıkları yok edin. Var olmamışsa gerçek değildir, çözmeniz gereken bir sorun yoktur. Örnek: “CIA yöneticisi Paisley’in hala hayatta olduğunu, ölümünün sahte olduğunu ve cesedinde bulunan CIA memuru listesinin temizlik için gerekçe yapılmak üzere özellikle yerleştirildiğini söyleyemezsiniz. Kanıtınız yok. Neden polis raporlarını kabul edemiyorsunuz?” Doğru, çünkü dişlerinin uyuşmadığını gösteren diş kayıtları ve boyunun beş santim daha uzun olduğunu bildiren otopsi raporu karısı soruşturma istedikten hemen sonra ortadan kayboldu. Cesedi karısına gösterilmeden yakıldı. Geriye kalan yalnızca polis raporu. Verilmesi gereken tepki: Ortadan kaybolan malzeme ve kişilerle ilgili olarak verebileceğiniz bir tepki yoktur. Ne var ki tartışmayı susturmayı amaçlayan bildiriye tepki verebilirsiniz… Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Birinci suçlamayı destekler görünen şüpheli bulgular olduğuna göre en azından olayın soruşturulacağını söyleyebilirsiniz. Neden delilleri yok ederek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
17)Konuyu değiştirin. Özellikle yeni konuyu sizinle ‘tartışacak’ daha önemli konuların tartışılmasını engellemek üzere ortamı kutuplaştıracak bir işbirlikçiniz varsa daha etkili olur. Örnek: “CIA’nın Arkansas - Mena üzerinden uyuşturucu parası aklama ve uyuşturucu alış-verişi olmadı, dolayısıyla Bill Clinton’un olmayan şey hakkında bilgisi de yoktu. Bu yalnızca Bob Dole taraftarlarının Clinton’ı zayıflatmak için giriştiği umutsuz bir saldırı ve sunacakları bir şey yok ve oyları toplamak için bir şey uydurmaları gerekiyordu.” Danışıklı tepki: “Sersem! Dole hükümette neyin ters gittiğini en iyi bilen adam. Clinton yalnızca ekonominin ırzına geçiyor, bu arada eline geçirdiği kadınları da elde etmeye çalışıyor. …” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Duygusal bir tepkiyle konuyu başka bir kanala taşımaya çalışıyorsunuz. Bu tuzağa düşmeye niyetimiz yok. Gerçekten böyle bir politik söylemi benimsiyor iseniz lütfen tartışmayı terk edin. Neden konuyu değiştirerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
18)Muhalifleri duygusallaştırın, kötüleyin, kışkırtın. Bu onları aşırı hırslı gösterecektir. Konudan sapmadan duygusal tepki verirlerse bu kez eleştiriye “aşırı tepki vermekle” suçlayabilirsiniz. Örnek: “Bunun olanaklı olduğunu düşünüyorsanız geri zekalısınız. Hükümetin senin bezelye beynini mikrodalgayla pişirdiğini düşünen komplo kuramcılarından mısın ki böyle saçma şeyler düşlüyorsun?” Duygusal tepki aldıktan sonra: “Hassas bir noktaya dokundum galiba. Ne oldu? Gerçekler kaldıramayacağın kadar ağır mı geldi? Psikiyatrik yardım almanda yarar var.” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Beni duygusal tepki vermeye yönelterek konudan uzaklaştırmak istiyorsunuz. Savımı çürütecek yararlı bir belgeniz varsa buyurun. Yararsız retoriğiniz elinizden başka bir şey gelmiyorsa burada hiçbir amaca hizmet etmiyor. Neden muhalifinizi kışkırtarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
19)Sunulan kanıtı görmezden gelin, olanaksız kanıtlar isteyin. Kanıt var olabilir ancak muhalifin buna erişmesi olanaksız olabilir, yok edilmiş olabilir veya bir dava konusu olarak alıkonmuş olabilir. Haberleri veya kitapları da kanıt olarak kabul etmeyebilirsiniz, tanıkları kabul etmeyebilirsiniz, hükümet sözcülerinin ve otoritelerin açıklamalarını anlamsız oldukları gerekçesiyle kabul etmeyebilirsiniz. Örnek: “Yalnızca liberal basından ve yetkin olmayan tanıklardan alıntılar yapıyor. Kanıtı nerede? Bana 800 sefer sayılı uçağın enkazındaki füzeyi gösterin!” Verilmesi gereken tepki: Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Washington Post muhabiri Don Phillips’i, Newsday muhabirleri Al Baker’ı, Craig London’u, Liam Pleven’i, New York Times muhabiri Matthew Wald’ı, AP muhabiri Pat Milton’u yok saymamızı bekliyorsunuz. Ulusal Havacılık Güvenliği Kurulu’nu, FBI New York müdürünü de kabul etmemize razı değilsiniz. Otopsi yapan doktoru, donanma dalgıçlarını, Boeing temsilcilerini de yetkin olarak kabul etmiyorsunuz. Ne olduğunu bize söyleme yetkinliğine yalnızca siz mi sahipsiniz? Tanıklar, radar kayıtları, muhabirler, fotoğraflar, hükümet açıklamaları? Neden sunulan kanıtları görmezden gelerek dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
20)Sahte delil üretin. Olanak bulduğunuzda duyarlı konuları devre dışı bırakmak ve sonuca varmayı engellemek üzere muhalifin sunduklarıyla çelişecek yeni gerçekler ve ipuçları üretin. Suç alternatif sonuçlar önceden tasarlanarak planlandıysa ve gerçekler uydurmalardan ayrılamıyorsa daha etkili olur. Örnek: Jack Ruby, Warren Komisyonu’nu Beyaz Rus ayrılıkçıların suikasta bulaştıkları konusunda uyardı. Bu yararlı bir ‘itiraftı’ çünkü Jack ve ABD Başyargıcı Earl Warren aynı örtbas takımındaydı ve artık Jack’in suikastta doğrudan CIA ile birlikte çalıştığı biliniyor. Verilmesi gereken tepki: Daha fazla bilginin ışığında olmadan buna tepki vermek zor olabilir. Örneğin bu konuda bugün daha fazla bilgi var… Dezenformasyon taktikleriyle sorunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz. Verdiğiniz bilginin ana konudan uzaklaştırmak için tasarlandığı biliniyor. Marita Lorenz’in mahkemede bildirdiği gibi CIA ajanları Dallas’ta suikastın bir gece öncesinde silah ve para vermek üzere Jack Ruby ile buluştular. Ruby açıkça soruşturmanın yönünü değiştirmek isteyen bir komplocuydu. Neden sahte delil sunarak dezenformasyon taktiği uyguluyorsunuz?
21)Bir büyük jüri, özel yetkili savcı vb. yetkili soruşturmacı atayın. Örneğin savcılık makamına egemenseniz, Büyük Jüri’nin işe yarar bir delil duymasına izin vermemesini, delili daha sonraki soruşturmacıların erişimine kapamasını sağlayabilirsiniz. İşinize gelen bir karar çıktı mı, konu resmi olarak kapamış sayılabilir. Örnek: Oklahoma bombası davasında bir Büyük Jüri üyesine göre, jüri üyelerine yasaya aykırı olarak kendi seçtikleri tanığı çağırma yetkisi verilmemiştir, tanığa kendi seçtikleri soruları sorma yetkisi verilmemiştir ve yalnızca savcının duymalarını istediği deliller, yani yolsuz ve olgulara muhalif sonuçlara götüren deliller sunulmuştur. Verilmesi gereken tepki: Uygulandığının işareti görüldüğü anda yüksek sesle itiraz etmek dışında genelde bu yönteme uygun bir tepki yoktur.
22)Yeni bir gerçek üretin. Kendi uzmanlarınızı, yazarlarınızı, yöneticilerinizi ve etkili kişiliklerinizi bilimsel, soruşturmacı veya toplumsal araştırma veya tanık ifadeleri üretmek üzere görevlendirin veya görevde olanları etki altına alın. Bu yolla sorunu gerçekten halletmeniz gerekiyorsa bunu yönetici iradesiyle yapabilirsiniz. Örnek: Yanlış Anı Sendromu Vakfı (False Memory Syndrome Foundation), Amerikan Aile Vakfı, Amerika ve Kanada Psikiyatrik Birliği bu kategoriye girerler. Kurucu üyeleri ve yönetimleri CIA Zihin Kontrol araştırmasında çalışmış anahtar kişileri içerir. Öyleyse (burada belki zorunlu olarak basitleştiriyoruz) bu örgütlerin Zihin Kontrolü diye bir şey olmadığı gibi ‘araştırma sonuçlarına’ odaklanmaları pek şaşırtıcı değildir. Verilmesi gereken tepki: Konu üzerinde iyi yetişmiş değilseniz veya örgütün geçmişini ve ilişkilerini iyi bilmiyorsanız bu taktiğe karşı fazla bir şey yapamazsınız.
23)Dikkatleri daha fazla dağıtın. Yukarıdakiler dikkatleri duyarlı konulardan uzaklaştırma veya istenmeyen basın ilgisini önlemeye yetmediyse daha büyük haberler yaratın veya var olan haberlere daha büyük ilgi gösterin. Örnek: 1993 Dünya Ticaret Merkezi bombalaması davası sürecinde haber alma örgütleriyle kirli bağlar ortaya çıkmaya başladığında halkın dikkatini dağıtmak için adi suç dalgasıyla ilgili sürüp giden bir tartışma başlatın. Hükümet eliyle yapılmış katliamı ortaya çıkarma olasılığı bulunan Waco davasından dikkatleri dağıtmak için O. J. Simpson davasını manşetlere çıkarın. Oklahoma bombalaması davasında sanık Timothy McVeigh’in suçu düzgünce kanıtlanamayacak duruma geldiğinde ve saldırıdaki hükümet 9/11 parmağı açığa çıkacak gibi olduğunda, hakemleri vuran fanatik taraftarlarını haber yapın, bunun üzerinden bireysel silahlanma tartışmasını yeniden alevlendirin. Verilmesi gereken tepki: Yapacağınız en iyi şey kamunun tartışmaya katılımını ve ilgisini canlı tutmak ve gündem değiştirme hamlesinin karşı tarafa hizmet ettiğini anımsatmaktır.
24)Eleştirenleri susturun. Yukarıdaki yöntemler sonuç vermezse muhaliflerinizi kesin çözümlerle piyasadan kaldırmayı deneyin. Bu kesin çözüm öldürmek olabilir, tutuklamak ve mahkum etmek olabilir, tehdit ve şantaj olabilir, şantaj konusu bilgiyi sızdırmak olabilir. Örnek: 800 sefer sayılı TWA uçağıyla ilgili olarak dost ateşi kuramı taraftarlarının yaşadıkları üzere tehdit edip korkutmak üzere FBI ajanları gönderin, diretirlerse İranlı teröristlere yardım ve yataklıkla suçlanacaklarını söyleyin. İşe yaramazsa evlerine uyuşturucu yerleştirip baskın yapma seçeneğiniz her zaman vardır. Verilmesi gereken tepki: Kendinizin bu yöntemin olası kurbanı olduğunu düşünüyorsanız üç savunma seçeneğiniz var. Birincisi ne olursa olsun dik durup savaşmak. İkincisi karşı tarafla ilgili ileri istihbarat bilgisi ve dikkatle uygulama gerektiren ‘sigorta poliçesi’ yaratma seçeneği (bunun nasıl yapılacağıyla ilgili Profesyonel Paranoyak kitabına başvurunuz). Son seçenek geri adım atmak veya kaçmaktır.
25)Ortadan kaybolun. Gizleri elinde tutan anahtar kişiyseniz veya fazla şey biliyorsanız göz önünden kaybolun. Örnek: Dolandırıcı yatırımcı Robert Vesco gibi yapın ve Karayipler’e taşının. Bunu yapmazsanız Beyaz Saray danışmanı Vince Foster’da olduğu gibi örgütünüzden birileri intihar etmenize yardım edecektir (!). Verilmesi gereken tepki: Büyük olasılıkla bu yönteme karşı gelmenin bir yolunu bulamayacaksınız. Ancak ortadan kaybolma işine odaklanarak kirli oyunu ve örtbası ortaya çıkarma umudunuz olabilir. Not: Gerçeğe saldırmanın başka yolları da vardır ama burada listelenenler en yaygınlarıdır, öbürleri de bunların türevleridir. Sonuçta çoğunlukla dezenformasyon ajanlarını yedi nitelikten biri veya birkaçıyla ayırt edebilirsiniz: 1) Tartışma konularını hiçbir zaman doğrudan tartışmazlar veya yapıcı katkıda bulunmazlar, çoğunlukla bilgi kaynaklarına düzgünce göndermede bulunmazlar. Bunun yerine imada bulunurlar. Sunuş biçimiyle ilgili her şey güvenilirlik için daha fazla neden içermeksizin otorite ve uzman olduklarını göstermeye yöneliktir. 2) Rakiplerini dikkatle seçme eğilimindedirler. Rakiplerini destekleyen yorumculara vurkaç yapmayı yeğlerler, doğrudan konunun özüne dalan anahtar muhaliflere ise daha ağır yüklenirler. 3) Belli bir tartışma alanında geçmişleri olmaksızın birden bire ve biraz da rastlantı eseri ortaya çıkma eğilimindedirler. Aynı biçimde, kamu ilgisi dağıldığında ortadan kaybolma eğilimindedirler. Büyük olasılıkla orada bulunmaları ve sonra kaybolmaları için seçilmiş ve yönetilmişleridir. 4) Kendi kendilerini doğrulayan ve yardımlaşan takımlar içinde iş görme eğilimindedirler. Elbette bu her halka açık tartışma ortamında olabilir ama profesyonellerde sürüp giden ve sık yinelenen bir karşılıklılık örüntüsü gözlenir. Kimi zaman oyunculardan biri karşı kampa sızar ve korkuluk saldırısı ve rakibi gözden düşürecek öbür yöntemler için bilgi sağlar. 5) ‘Komplo kuramcılarından’ nefret ederler. Bunu özellikle uğraş edinenler vardır. 6) Yapay bir duygusallık ve kalın bir deri. Ağır eleştiri ve dışlama karşısında bile diretmelerini sağlayan bir yetenek. Bu büyük olasılıkla aldıkları eğitimle ilgilidir: Deliller ne denli ağır basarsa bassın, her şeyi inkar et, duygusallaşma ve duygusal tepki verme. 7) Ayrıca gerçek niyetleriyle çatışan hatalar yapma eğilimindedirler. Bu, konuyu gerçekten bilmemekten de olabilir, ‘Allah’ın söyletmesi’ de. Pek çok kez kendini yalanlayan bilgiler verdiklerini gördüm. Kitabımın ilk paragrafıyla bitiriyorum: Gerçek, gizlerden oluşan bir diyetle, çevresini kuşatan yalanların içinde sağ kalamaz. Özgürlük, gizlerden oluşan bir diyetle, zulmün örtüsüne teslim olarak sağ kalamaz. İnsan ruhu zulümden oluşan bir diyetle, kötülüğün iradesine kul olarak sağ kalamaz. Tanrı, bedene gelmiş gerçeklik olarak, böyle bir kötülüğün iradesine dünyayı teslim etmeyecektir. Onun için ruhlarımızın gerek duyduğu gerçeği ve özgürlüğü elde etmeli veya bunları arayarak ölmeliyiz, çünkü bunlar olmadan kötücül bir dünyada kesinlikle ve hak ederek yok olacağız. ***
Uygulama Alıştırması (bu bölüm orijinal metinde yoktur): Yukarıda öğrendiğiniz yöntemleri aşağıdaki tartışmalara uygulayınız ve bilgi çarpıtmacıların hangi tarafta /taraflarda olduklarını saptayınız. Bunlar uzun yıllar sürüp giden veya gidecek olan son kertede şiddetli, kutuplaştırıcı, dışlamalara ve zaman zaman saldırganlığa yol açan konulardan olduğu için yararlı birer okuma alanıdır. İyi oldukları kadar zorlu ve eğitici tartışmalardır. Yabancı dilde olanlar dahil çok sayıda kaynağa başvurmanız gerekecektir. Sonuçlara ulaşmakta acele etmeyiniz. Karar vermekte acele etmek kişiyi bağnazlığa götürür. Benim için önemli olan hangi sonuca ulaştığınız değil, bu yolda edindiğiniz eleştirel okuma ve yargılama yeteneğidir. Alıştırma 1: Sav: 11 Eylül 2001 saldırıları İslamcı teröristler tarafından demokrasiyi ve Batı yaşam tarzını yıkmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Karşı sav: 11 Eylül 2001 saldırıları ABD hükümetinin organları veya bunların içinde çöreklenmiş dış bağlantılı çıkar grupları tarafından Yeni Dünya Düzeni planını yürütmek üzere gerçekleştirilmiştir. Alıştırma 2: Sav: İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler Avrupa Yahudilerini gazlayarak ve fırınlarda yakarak öldürmek üzere toplama kamplarına almış ve altı milyon Yahudi’yi bu yolla öldürmüştür. Bu olay insanlık tarihinde benzersizdir ve yinelenmemesi için okul çağından başlayarak her çağdaş insana iyice belletilmelidir. Karşı sav: Almanların Yahudileri öldürmek üzere kamplara topladığını ve altı milyonunu yakarak veya gazlayarak veya herhangi bir yolla sistemli biçimde öldürdüğünü gösteren hiçbir kanıt yoktur. Bunu anlatan bütün tarih kitapları yalnızca mahkeme ifadelerine dayanarak yazılmıştır ve hepsinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
29 Ekim 2016 Cumartesi
SOSYOLOJİ : Ön yargı, Kalıp yargı ve Ayrımcılık
(Bu yazı, ilk kez Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklaşımlar, (Kenan Çayır, Müge Ayan Ceyhan (der.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012) adlı kitapta yayınlanan Melek Göregenli’nin aynı başlıklı metninin özetidir. Metnin tamamına http://www.secbir.org/?page_id=34 adresinden de ulaşılabilir.)
Modern hukuk, “diğeri”nin moral bakımından değersizleştirilmesini engelleyememiştir. Haklara sadece soyut olarak sahip olmanın insanların eşitlenmesi için yeterli olmadığı, bireylerin aynı zamanda bu hakları kullanabilecek güce sahip olması gerektiği, ikinci kuşak insan hakları tarafından tanımlanmıştır. Hem “ben” ve “diğeri” arasındaki hiyerarşik, tahakküm ilişkisi hem de ayrımcılık, insan gruplarının güç bakımından eşit olmamasından kaynaklanmaktadır. İkinci kuşak insan haklarının insanların güçlerini denkleştirmeye dayalı anlayışı herkesin aynı tür niteliklere sahip olduğu tezine dayanmaktadır. Ancak bugün biliyoruz ki, dünyada insan diye soyut bir varlık yok; “insanlar” var: Siyah, Beyaz, kadın, erkek; cinsel yönelimleri, ırkları, dinleri, fiziksel görünüşleri, sağlık düzeyleri vb. her türden özellikleri bakımından farklı insanlar. Hiyerarşikmiş gibi görünmeyen bu hiyerarşik kalıplar içinde “ben”, kendini “diğeri”nden ayırır, sadece kendini tanımlar; “diğer”iniyse “ben olmayan” olarak kurgulayarak tanımsız bırakır. “Ben”in kurgulanışında doğrudan bir olumlama söz konusuyken, “ben olmayan”ı tanımsız bırakmada olumsuzlama vardır. Ayrımcılık, bir gruba veya grubun üyelerine karşı önyargılardan beslenen olumsuz tutum ve davranışların tümüyle ilgili bir süreçtir. Önyargılar, diğer insanları, bireysel varoluşlarından değil, grup aidiyetlerinden hareketle değerlendiren bir tutumu ve olumsuz, dogmatik kanaatleri ifade eder. Önyargılar sonucunda oluşan ayrımcı davranışlar tek tek bireylere yöneltilmiş olsa da, ayrımcılığı, insanlararası ilişkilerdeki hoşlanmama, uzak durma gibi “ters” ve “kötü” davranışlardan ayıran şudur: Ayrımcılığın yöneldiği kişiler, kişisel özellikleri değil, ait oldukları grubun özellikleri nedeniyle bu davranışın hedefi olmaktadır. Önyargılar, önyargıyla yaklaştığımız kişi ya da gruplarla aramıza, en hafifinden fiziksel ya da sosyal mesafe koymamıza yol açan ve ayrımcılıkla yakından ilişkili tutumlardır. Önyargıların davranışa dönüştüğü durumlarda ise ayrımcılık söz konusu olur. Ayrımcılık, esasta sosyal farklılaşmayı inşa etmeye yönelik bir eğilimdir ve şu şekilde özetlenebilir: Dış gruba önyargıyla yaklaşılması nedeniyle iç grupdış grup ilişkisi zorlaşır ya da imkânsızlaşır, bunun sonucunda dış grup sosyal ya da fiziksel olarak uzakta tutulur ve bu durum kalıcı bir şekilde devam ettirilir. Toplumsal grup ve katmanların, çeşitli özellikleri açısından bir hiyerarşi içinde örgütlenmesine bağlı olarak önyargı ve ayrımcılık ortaya çıkar; bu hiyerarşi algısının en azından zihinsel düzeyde gerçekleşmesi söz konusudur. Eşit ve adil bir toplumsal örgütlenmenin bulunduğu durumlarda önyargıdan söz etmek belki yine mümkün olabilir; fakat ayrımcılık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli şiddet davranışları azalabilir, hatta hiç gerçekleşmeyebilir. Bir toplumda hiyerarşik örgütlenme, adaletsizlik, gücün inşası, güçle ilgili söylemsel yapı ne kadar baskınsa, dezavantajlı gruplara yönelik önyargı ve ayrımcılık o ölçüde ortaya çıkacaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz, insanlar arasındaki kaçınılmaz “farklar” önyargı ve ayrımcılığın nedeni değildir.
Ayrımcılığı yaygınlaştıran, farklılıkların algılanma biçimleri, bazı özelliklerin diğerlerinden üstün olduğuna dair inançlar, her düzeyde iktidarın “fark”a ve “farklı olan”a yaklaşımı, “azınlık” gibi çoğunluğa ait olmayana ilişkin dışlayıcı, ayrımcı ideolojik söylemsel yapıdır. Önyargı ve ayrımcılık sadece belli bir konudaki tutumumuzla sınırlı değildir; belli bir grupla da sınırlı değildir. Bu zihinsel yapı, dünyaya ilişkin bütünlüklü bir düşünme alışkanlığını yansıtır. Hiyerarşik bir biçimde örgütlenen toplumlarda, iktidarlar gerek sistemi, gerekse insanlararası ilişkileri güç sahibi olma temelin de tanımlar ve hayata geçirirler. Bu bir kez gerçekleştiğinde, kimin yukarıda kimin aşağıda olduğu konusunda bir tür söz birliği oluşur ve günlük hayatta bu hiyerarşik yapı bireylerin zihninde normalleşir. Önyargı, sıklıkla kalıpyargıyla (stereotipler) karıştırılır. Önyargı ve kalıpyargı birbirinden farklı, ama birbirini tamamlayan iki kavramdır. Her ikisi de sosyal gerçekliği kabaca şematize etmeye yarayan sürecin birer öğesidir. Kalıpyargılar, belirli bir objeye ya da gruba ilişkin bilgi boşluklarını dolduran, böylece onlar hakkında karar vermeyi kolaylaştıran, önceden oluşturulmuş birtakım izlenimler, atıflar bütünü olarak zihnimizde oluşturduğumuz imgelerdir. Bu imgeler tıpkı dış dünyadaki objelerin gerçek özellikleri gibi rol oynarlar. Özellikle yeni olgu, obje ya da grup ile karşılaştığımızda, onlarla ilgili bilgimiz bu tür imgeler ışığında biçimlenir. Böylece kalıpyargılarımız yoluyla, yeni olguyu / grubu gerçekte olduğu gibi ya da gerçek özellikleriyle değil, düşünce eğilimlerimize göre algılarız. İnsanlar, dünyayı anlayabilmek, dünya üzerine düşünebilmek için öngörülerde bulunma ihtiyacı duyarlar. Bu nedenle, her yeni uyaranı ayrı ayrı değil de bir sınıflama çerçevesinde değerlendirirler. Sosyal dünyayı algılamamızı ve yorumlamamızı etkileyen sosyal sınıflandırma, kalıpyargıların ve önyargıların oluşumunda temel bir bilişsel süreç olarak ortaya çıkar. İnsanlar, diğer insanlarla ilgili bilgiyi ayırt etmek veya gruplamak için ırk, cinsiyet, dini inanç, etnik köken gibi fiziksel ve sosyal ayırt ediciler yönelik bir eğilimdir ve şu şekilde özetlenebilir: Dış gruba önyargıyla yaklaşılması nedeniyle iç grupdış grup ilişkisi zorlaşır ya da imkânsızlaşır, bunun sonucunda dış grup sosyal ya da fiziksel olarak uzakta tutulur ve bu durum kalıcı bir şekilde devam ettirilir. Toplumsal grup ve katmanların, çeşitli özellikleri açısından bir hiyerarşi içinde örgütlenmesine bağlı olarak önyargı ve ayrımcılık ortaya çıkar; bu hiyerarşi algısının en azından zihinsel düzeyde gerçekleşmesi söz konusudur. Eşit ve adil bir toplumsal örgütlenmenin bulunduğu durumlarda önyargıdan söz etmek belki yine mümkün olabilir; fakat ayrımcılık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli şiddet davranışları azalabilir, hatta hiç gerçekleşmeyebilir. Bir toplumda hiyerarşik örgütlenme, adaletsizlik, gücün inşası, güçle ilgili söylemsel yapı ne kadar baskınsa, dezavantajlı gruplara yönelik önyargı ve ayrımcılık o ölçüde ortaya çıkacaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz, insanlar arasındaki kaçınılmaz “farklar” önyargı ve ayrımcılığın nedeni değildir. Ayrımcılığı yaygınlaştıran, farklılıkların algılanma biçimleri, bazı özelliklerin diğerlerinden üstün olduğuna dair inançlar, her düzeyde iktidarın “fark”a ve “farklı olan”a yaklaşımı, “azınlık” gibi çoğunluğa ait olmayana ilişkin dışlayıcı, ayrımcı ideolojik söylemsel yapıdır. Önyargı ve ayrımcılık sadece belli bir konudaki tutumumuzla sınırlı değildir; belli bir grupla da sınırlı değildir. Bu zihinsel yapı, dünyaya ilişkin bütünlüklü bir düşünme alışkanlığını yansıtır. Hiyerarşik bir biçimde örgütlenen toplumlarda, iktidarlar gerek sistemi, gerekse insanlararası ilişkileri güç sahibi olma temelin de tanımlar ve hayata geçirirler. Bu bir kez gerçekleştiğinde, kimin yukarıda kimin aşağıda olduğu konusunda bir tür söz birliği oluşur ve günlük hayatta bu hiyerarşik yapı bireylerin zihninde normalleşir.
Modern hukuk, “diğeri”nin moral bakımından değersizleştirilmesini engelleyememiştir. Haklara sadece soyut olarak sahip olmanın insanların eşitlenmesi için yeterli olmadığı, bireylerin aynı zamanda bu hakları kullanabilecek güce sahip olması gerektiği, ikinci kuşak insan hakları tarafından tanımlanmıştır. Hem “ben” ve “diğeri” arasındaki hiyerarşik, tahakküm ilişkisi hem de ayrımcılık, insan gruplarının güç bakımından eşit olmamasından kaynaklanmaktadır. İkinci kuşak insan haklarının insanların güçlerini denkleştirmeye dayalı anlayışı herkesin aynı tür niteliklere sahip olduğu tezine dayanmaktadır. Ancak bugün biliyoruz ki, dünyada insan diye soyut bir varlık yok; “insanlar” var: Siyah, Beyaz, kadın, erkek; cinsel yönelimleri, ırkları, dinleri, fiziksel görünüşleri, sağlık düzeyleri vb. her türden özellikleri bakımından farklı insanlar. Hiyerarşikmiş gibi görünmeyen bu hiyerarşik kalıplar içinde “ben”, kendini “diğeri”nden ayırır, sadece kendini tanımlar; “diğer”iniyse “ben olmayan” olarak kurgulayarak tanımsız bırakır. “Ben”in kurgulanışında doğrudan bir olumlama söz konusuyken, “ben olmayan”ı tanımsız bırakmada olumsuzlama vardır. Ayrımcılık, bir gruba veya grubun üyelerine karşı önyargılardan beslenen olumsuz tutum ve davranışların tümüyle ilgili bir süreçtir. Önyargılar, diğer insanları, bireysel varoluşlarından değil, grup aidiyetlerinden hareketle değerlendiren bir tutumu ve olumsuz, dogmatik kanaatleri ifade eder. Önyargılar sonucunda oluşan ayrımcı davranışlar tek tek bireylere yöneltilmiş olsa da, ayrımcılığı, insanlararası ilişkilerdeki hoşlanmama, uzak durma gibi “ters” ve “kötü” davranışlardan ayıran şudur: Ayrımcılığın yöneldiği kişiler, kişisel özellikleri değil, ait oldukları grubun özellikleri nedeniyle bu davranışın hedefi olmaktadır. Önyargılar, önyargıyla yaklaştığımız kişi ya da gruplarla aramıza, en hafifinden fiziksel ya da sosyal mesafe koymamıza yol açan ve ayrımcılıkla yakından ilişkili tutumlardır. Önyargıların davranışa dönüştüğü durumlarda ise ayrımcılık söz konusu olur. Ayrımcılık, esasta sosyal farklılaşmayı inşa etmeye yönelik bir eğilimdir ve şu şekilde özetlenebilir: Dış gruba önyargıyla yaklaşılması nedeniyle iç grupdış grup ilişkisi zorlaşır ya da imkânsızlaşır, bunun sonucunda dış grup sosyal ya da fiziksel olarak uzakta tutulur ve bu durum kalıcı bir şekilde devam ettirilir. Toplumsal grup ve katmanların, çeşitli özellikleri açısından bir hiyerarşi içinde örgütlenmesine bağlı olarak önyargı ve ayrımcılık ortaya çıkar; bu hiyerarşi algısının en azından zihinsel düzeyde gerçekleşmesi söz konusudur. Eşit ve adil bir toplumsal örgütlenmenin bulunduğu durumlarda önyargıdan söz etmek belki yine mümkün olabilir; fakat ayrımcılık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli şiddet davranışları azalabilir, hatta hiç gerçekleşmeyebilir. Bir toplumda hiyerarşik örgütlenme, adaletsizlik, gücün inşası, güçle ilgili söylemsel yapı ne kadar baskınsa, dezavantajlı gruplara yönelik önyargı ve ayrımcılık o ölçüde ortaya çıkacaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz, insanlar arasındaki kaçınılmaz “farklar” önyargı ve ayrımcılığın nedeni değildir.
Ayrımcılığı yaygınlaştıran, farklılıkların algılanma biçimleri, bazı özelliklerin diğerlerinden üstün olduğuna dair inançlar, her düzeyde iktidarın “fark”a ve “farklı olan”a yaklaşımı, “azınlık” gibi çoğunluğa ait olmayana ilişkin dışlayıcı, ayrımcı ideolojik söylemsel yapıdır. Önyargı ve ayrımcılık sadece belli bir konudaki tutumumuzla sınırlı değildir; belli bir grupla da sınırlı değildir. Bu zihinsel yapı, dünyaya ilişkin bütünlüklü bir düşünme alışkanlığını yansıtır. Hiyerarşik bir biçimde örgütlenen toplumlarda, iktidarlar gerek sistemi, gerekse insanlararası ilişkileri güç sahibi olma temelin de tanımlar ve hayata geçirirler. Bu bir kez gerçekleştiğinde, kimin yukarıda kimin aşağıda olduğu konusunda bir tür söz birliği oluşur ve günlük hayatta bu hiyerarşik yapı bireylerin zihninde normalleşir. Önyargı, sıklıkla kalıpyargıyla (stereotipler) karıştırılır. Önyargı ve kalıpyargı birbirinden farklı, ama birbirini tamamlayan iki kavramdır. Her ikisi de sosyal gerçekliği kabaca şematize etmeye yarayan sürecin birer öğesidir. Kalıpyargılar, belirli bir objeye ya da gruba ilişkin bilgi boşluklarını dolduran, böylece onlar hakkında karar vermeyi kolaylaştıran, önceden oluşturulmuş birtakım izlenimler, atıflar bütünü olarak zihnimizde oluşturduğumuz imgelerdir. Bu imgeler tıpkı dış dünyadaki objelerin gerçek özellikleri gibi rol oynarlar. Özellikle yeni olgu, obje ya da grup ile karşılaştığımızda, onlarla ilgili bilgimiz bu tür imgeler ışığında biçimlenir. Böylece kalıpyargılarımız yoluyla, yeni olguyu / grubu gerçekte olduğu gibi ya da gerçek özellikleriyle değil, düşünce eğilimlerimize göre algılarız. İnsanlar, dünyayı anlayabilmek, dünya üzerine düşünebilmek için öngörülerde bulunma ihtiyacı duyarlar. Bu nedenle, her yeni uyaranı ayrı ayrı değil de bir sınıflama çerçevesinde değerlendirirler. Sosyal dünyayı algılamamızı ve yorumlamamızı etkileyen sosyal sınıflandırma, kalıpyargıların ve önyargıların oluşumunda temel bir bilişsel süreç olarak ortaya çıkar. İnsanlar, diğer insanlarla ilgili bilgiyi ayırt etmek veya gruplamak için ırk, cinsiyet, dini inanç, etnik köken gibi fiziksel ve sosyal ayırt ediciler yönelik bir eğilimdir ve şu şekilde özetlenebilir: Dış gruba önyargıyla yaklaşılması nedeniyle iç grupdış grup ilişkisi zorlaşır ya da imkânsızlaşır, bunun sonucunda dış grup sosyal ya da fiziksel olarak uzakta tutulur ve bu durum kalıcı bir şekilde devam ettirilir. Toplumsal grup ve katmanların, çeşitli özellikleri açısından bir hiyerarşi içinde örgütlenmesine bağlı olarak önyargı ve ayrımcılık ortaya çıkar; bu hiyerarşi algısının en azından zihinsel düzeyde gerçekleşmesi söz konusudur. Eşit ve adil bir toplumsal örgütlenmenin bulunduğu durumlarda önyargıdan söz etmek belki yine mümkün olabilir; fakat ayrımcılık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli şiddet davranışları azalabilir, hatta hiç gerçekleşmeyebilir. Bir toplumda hiyerarşik örgütlenme, adaletsizlik, gücün inşası, güçle ilgili söylemsel yapı ne kadar baskınsa, dezavantajlı gruplara yönelik önyargı ve ayrımcılık o ölçüde ortaya çıkacaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz, insanlar arasındaki kaçınılmaz “farklar” önyargı ve ayrımcılığın nedeni değildir. Ayrımcılığı yaygınlaştıran, farklılıkların algılanma biçimleri, bazı özelliklerin diğerlerinden üstün olduğuna dair inançlar, her düzeyde iktidarın “fark”a ve “farklı olan”a yaklaşımı, “azınlık” gibi çoğunluğa ait olmayana ilişkin dışlayıcı, ayrımcı ideolojik söylemsel yapıdır. Önyargı ve ayrımcılık sadece belli bir konudaki tutumumuzla sınırlı değildir; belli bir grupla da sınırlı değildir. Bu zihinsel yapı, dünyaya ilişkin bütünlüklü bir düşünme alışkanlığını yansıtır. Hiyerarşik bir biçimde örgütlenen toplumlarda, iktidarlar gerek sistemi, gerekse insanlararası ilişkileri güç sahibi olma temelin de tanımlar ve hayata geçirirler. Bu bir kez gerçekleştiğinde, kimin yukarıda kimin aşağıda olduğu konusunda bir tür söz birliği oluşur ve günlük hayatta bu hiyerarşik yapı bireylerin zihninde normalleşir.
Önyargı, sıklıkla kalıpyargıyla (stereotipler) karıştırılır. Önyargı ve kalıpyargı birbirinden farklı, ama birbirini tamamlayan iki kavramdır. Her ikisi de sosyal gerçekliği kabaca şematize etmeye yarayan sürecin birer öğesidir. Kalıpyargılar, belirli bir objeye ya da gruba ilişkin bilgi boşluklarını dolduran, böylece onlar hakkında karar vermeyi kolaylaştıran, önceden oluşturulmuş birtakım izlenimler, atıflar bütünü olarak zihnimizde oluşturduğumuz imgelerdir. Bu imgeler tıpkı dış dünyadaki objelerin gerçek özellikleri gibi rol oynarlar. Özellikle yeni olgu, obje ya da grup ile karşılaştığımızda, onlarla ilgili bilgimiz bu tür imgeler ışığında biçimlenir. Böylece kalıpyargılarımız yoluyla, yeni olguyu / grubu gerçekte olduğu gibi ya da gerçek özellikleriyle değil, düşünce eğilimlerimize göre algılarız. İnsanlar, dünyayı anlayabilmek, dünya üzerine düşünebilmek için öngörülerde bulunma ihtiyacı duyarlar. Bu nedenle, her yeni uyaranı ayrı ayrı değil de bir sınıflama çerçevesinde değerlendirirler. Sosyal dünyayı algılamamızı ve yorumlamamızı etkileyen sosyal sınıflandırma, kalıpyargıların ve önyargıların oluşumunda temel bir bilişsel süreç olarak ortaya çıkar. İnsanlar, diğer insanlarla ilgili bilgiyi ayırt etmek veya gruplamak için ırk, cinsiyet, dini inanç, etnik köken gibi fiziksel ve sosyal ayırt ediciler kullanırlar. Bütün bu aşamalardan sonra, çoğu zaman önyargıların oluşumu kaçınılmazdır. Sınıflandırma süreci, kişinin kendi grubu ve diğer gruplar hakkında edindiği bilgileri düzenler. Kalıpyargı oluşturma süreci ise, sosyal düzeyde, çeşitli sosyal eylemleri açıklayan ve meşrulaştıran grup ideolojilerinin yaratılması ve devam ettirilmesine katkıda bulunur. Kalıpyargıların, bir grubu diğer gruplardan (olumlu ya da olumsuz bir biçimde) ayırma, değerlendirme ve farklılaştırma gibi işlevleri vardır. Bu işlevler, dünyayı bir anlamda basitleştirerek sosyal çevreyi tanınır hale getirir; ama bunu yaparken önyargıların oluşumuna da zemin hazırlamış olur. Kalıpyargı oluşturma süreci iç grup sempatizanlığını ve dış grup ayrımcılığını belirgin biçimde artırır. İç ve dış grup ayrımlaştırmasının süreçlerini inceleyen Sosyal Kimlik Kuramı’na göre, iç grup taraftarlığı sadece dış grup üyelerini tektipleştirmez; ayrıca iç grup üyelerinin birbirlerinin özelliklerini, hatta inançlarını benzer algılamalarına yol açar. Bilişsel düzeyde herhangi bir biçimde yaratılan “biz ve onlar” farklılaşması, iç grubun lehine davranmak için yeterli bir koşul gibi görülür. Bunun sonucunda iç ve dış grup arasındaki sınırlar güçlenir ve ayrımcılığı oluşturan mesafe, kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi kendiliğinden oluşur. Önyargılı kişiler, insan gruplarını katı bir tutum içinde algılamaya eğilimlidir; grupları oluşturan bireylerin özelliklerini çift kutuplu (dikotomik) ve hoşgörüsüz olarak, değişime karşı duran bir tavırla değerlendirirler. Önyargılı zihnin bu bileşenleri genel bir bilişsel stil oluşturur ve özcü inançlardan beslenirler. Bazıları çok masum ve hatta olumlu gibi görünen kalıpyargılara bakıldığında, söz konusu grupların “öz”üne dair bir ya da birkaç özelliğin, bu gruplara ait olan ya da olduğu varsayılan bireyleri, grup aidiyet leri üzerinden algılamamıza ve kolayca sınıflandırmamıza sebep olduğunu görürüz; bu süreçte bireylerin kişisel özellikleri tamamen göz ardı edilir. Özcülük, insanların, kendilerinden farklı birey ve grupları “bir türün üyesi” gibi algıladığı örtük yaklaşımları ifade eder ve sosyal dünyanın sabit, değişmez bir şekilde anlaşılıp algılanmasına yol açar. Özcülüğü tartışan yazarlar, insanların, sosyal kategorileri doğal türlermiş gibi ele alma eğiliminde olduklarını savunurlar. Bu sosyal kategoriler (gruplar, ırklar, cinsiyetler, cinsel yönelimler vb.) altında belli bir özün (essence) yattığını düşünmek, bir kategorinin üyeleri hakkında çıkarsama yapabilmek için sonuca hızlıca götüren zengin bir çerçeve sağlamaktadır. Birçok sosyal bilimci, özcü yaklaşımların ırkçılığa kaynak oluşturduğu konusunda hemfikirdir. Sosyal psikolog Gordon Allport, önyargının sadece belirli bir konudaki tutumla sınırlı olmadığını söyler; aynı şekilde sadece belirli bir gruba yönelmesi de olası değildir. Ona göre önyargı, muhtemelen dünyaya ilişkin bütünlüklü bir düşünme alışkanlığını yansıtır. Bununla tutarlı olarak sosyal psikologlar ve kişilik psikologları önyargıyla birlikte gelişen, bilişsel nitelikli kişilik özelliklerini araştırmışlardır. Otoriterlik, katılık, belirsizliğe tolerans gösterememe, bilişsel olarak kapanma ihtiyacı gibi özellikler genellikle önyargıyla birlikte ortaya çıkmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda ise Frankfurt Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün üyeleri Horkheimer, Marcuse, Adorno ve Fromm, Nazizmi bir kişilik özelliği olarak kavramsallaştırmışlardır. Theodor Adorno ve meslektaşları, yürüttükleri çalışmalarda bireyin, diktatörlerin ilkelerine olan itaatini bir kişilik özelliği olarak betimlemişlerdir. Araştırmacılar, kalıplaşmış düşünce tarzının etnik merkezci (etnosantrisizm) yaklaşımları da içerdiğini ve saldırganlığa temel oluşturduğunu vurgulamışlardır. Önyargının sadece belirli bir grupla kurulan ilişkiden değil, genel bir zihinsel yapıdan kaynaklandığını ileri sürmüşler ve bunu “etnosantrizm” olarak adlandırmışlardır. Etnosantrizm, “kendi grubunu merkezde görüp, diğer bütün şeylerin ona bakılarak ölçülüp biçildiğini düşünen” bir bakış açısı olarak tanımlanabilir. Etnosantrik yaklaşım, kendini beğenmişlik ve gururla beslenip, kendini, kendi dışındaki her şeyden olumlu anlamda farklı ve üstün görmektir. Adorno’nun faşist propagandanın klasikleri olarak saydığı ve günümüzde tipik bir milliyetçilik söylemini tanımlayan dil, önyargı ve ayrımcılığın en önemli araçlarındandır: Yalnız kurt, yorulmazlık fikri, zulmedilen masumiyet, küçük dev adam, her zaman pusuda bekleyen içerideki ve dışarıdaki düşmanlar, sürekli olarak ima edilen, işaret edilen sinsi fikir ve tehlikeler, içimizdeki yabancılar, “Ya sev ya terket”... Adorno ve arkadaşlarının geliştirdiği “Otoriter Kişilik Kuramı”na göre, bireyin kişilik oluşumunda, ailenin ekonomik durumu, sosyal, etnik, dini aidiyeti, ailede kabul edilen ideolojinin baskınlığı gibi sosyal faktör lerin de etkisi bulunmakta, sosyal koşulların ve geleneklerin değişmesi bireyin kişiliğini de kuşkusuz etkilemektedir.
Fakat bu değişikliklerden etkilenme, var olan kişiliğin değişmesi anlamına gelmemektedir. Uzun dönem, bu yapıya sağ, faşist ideolojilerin eşlik ettiği düşünülmüş, fakat daha sonraları yapılan pek çok çalışma, otoriter kişiliğin ya da önyargı ve ayrımcılığa eşlik eden normatif, tek biçimli zihniyet yapısının ideolojilerin sözüyle değil, dünyayı kavrayış biçimiyle ve hayata geçiriliş pratikleriyle oluştuğunu göstermiştir. Önyargıları ve ayrımcı davranışları, sadece kişilik özelliklerinden hareketle anlamaya çalışmak, ayrımcılıktan kaynaklanan şiddeti açıklamakta yetersizdir. Bazı toplumlarda ve tarihin belirli dönemlerinde toplumun neredeyse tümüne yayılan bir ayrımcılıktan söz etmek mümkündür. Eğer önyargı ve ayrımcılık bireysel farklılıklarla açıklanabilseydi, o zaman toplumun tümünde ya da büyük bir bölümünde eş zamanlı olarak görülüyor olmazdı. Ayrımcılığın kişisel, sosyal, hukuksal yönlerini birbirini tamamlayan yapılar olarak değerlendirmek önemlidir. Ayrıca, bir ideoloji olarak ayrımcılığın bu yazıda değindiğimiz bütün yönlerinin, ancak belli bir hiyerarşik sosyal sistem içinde anlamlı bir bütün oluşturduğunun ve ayrımcı davranışlara dönüştüğünün farkına varmak gerekir.
Fakat bu değişikliklerden etkilenme, var olan kişiliğin değişmesi anlamına gelmemektedir. Uzun dönem, bu yapıya sağ, faşist ideolojilerin eşlik ettiği düşünülmüş, fakat daha sonraları yapılan pek çok çalışma, otoriter kişiliğin ya da önyargı ve ayrımcılığa eşlik eden normatif, tek biçimli zihniyet yapısının ideolojilerin sözüyle değil, dünyayı kavrayış biçimiyle ve hayata geçiriliş pratikleriyle oluştuğunu göstermiştir. Önyargıları ve ayrımcı davranışları, sadece kişilik özelliklerinden hareketle anlamaya çalışmak, ayrımcılıktan kaynaklanan şiddeti açıklamakta yetersizdir. Bazı toplumlarda ve tarihin belirli dönemlerinde toplumun neredeyse tümüne yayılan bir ayrımcılıktan söz etmek mümkündür. Eğer önyargı ve ayrımcılık bireysel farklılıklarla açıklanabilseydi, o zaman toplumun tümünde ya da büyük bir bölümünde eş zamanlı olarak görülüyor olmazdı. Ayrımcılığın kişisel, sosyal, hukuksal yönlerini birbirini tamamlayan yapılar olarak değerlendirmek önemlidir. Ayrıca, bir ideoloji olarak ayrımcılığın bu yazıda değindiğimiz bütün yönlerinin, ancak belli bir hiyerarşik sosyal sistem içinde anlamlı bir bütün oluşturduğunun ve ayrımcı davranışlara dönüştüğünün farkına varmak gerekir.
27 Ekim 2016 Perşembe
Tekrarlanan yalanları neden gerçek görüyoruz?
Tom Stafford
BBC Future
27 Ekim 2016
Doğru olup olmamasından bağımsız olarak bir şey tekrarlandıkça insana doğru gelmeye başlar.
Bunu bilmek, propaganda tuzağına düşmeyi engelleyebilir.
"Tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür" sözü çoğunlukla Nazi propaganda bakanı Jospeh Goebbels'e atfedilir
ve propagandanın temel kuralı olarak bilinir.
Psikologlar bunu "gerçek yanılsaması" etkisi olarak tarif eder. Bu etki üzerine yapılan deneylerde,
deneklerden, önemsiz şeylerle ilgili bazı belirlemeleri doğru ya da yanlış şeklinde sınıflandırmaları istenir.
Örneğin, "Pestil meyveden yapılır" (doğru) ya da "Mandalina tam yetişmiş portakaldır" (yanlış) vb.
Pazarlamacılar bizi nasıl ikna ediyor?
etkilere açık birer kukla mıyız?
Birkaç dakikalık, hatta birkaç haftalık aradan sonra deneklere aynı işlem tekrarlatılır; ama bu kez yeni bazı
belirlemeler de eklenmiştir. Burada insanların daha önce gördükleri belirlemeleri doğru olup olmamalarından
bağımsız olarak doğru değerlendirdikleri görülmüştür. Bunun nedeni bu ifadelere aşina olmalarıdır.
Mevcut bilgi
Bu, "tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür" sözünün laboratuvarda kanıtlanmış halidir. Etrafımıza biraz dikkatli
bakarsak insan psikolojisinin bu özelliğini reklamcıların ve politikacıların yaygın kullandığını görürüz.
Ancak laboratuvarda bu etkinin görülmesi, gerçek hayatta insanların inancını etkilemede önemli bir araç
olarak işlev gördüğü anlamına gelmiyor. Eğer sadece yalanları tekrarlayarak insanları inandırmak söz
konusu olsaydı başka ikna yöntemlerine gerek kalmazdı.
Engellerden biri mevcut bilginizdir. Bir yalan makul gelse bile sadece onu çok işittiğimiz için eski bilgilerimizi
neden bir kenara bırakalım?
Amerikan Vanderbilt Üniversitesi'nden Lisa Fazio'nun ekibi, gerçek yanılsaması etkisinin önceki bilgilerle
nasıl ilişkilendirildiğini araştırdı. Bu yanılsama mevcut bilgimizi etkiliyor muydu?
DERGİ Seçmen
tercihinde psikoloji nasıl etkili oluyor?
Sonuçlar, bir belirlemenin doğru ya da yanlış oluşuna dair mevcut bilgimize rağmen, tekrarların yargımızı
etkileyebildiğini gösterdi.
İnsanın rasyonelliği açısından bu kötü bir şey olarak görünebilir. Ama Fazio ve ekibi şunu fark etti: Bir
belirlemenin doğru olarak değerlendirilmesindeki en büyük etken onun gerçekten doğru olup olmadığıyla
ilgiliydi. Tekrar etkisi gerçeği maskeleyemiyordu. Tekrar olsun ya da olmasın insanların yalanlara oranla
gerçeklere inanma olasılığı daha fazlaydı.
Kestirme yollar
Bu ise insanın inançlarını nasıl güncellediğini gösteriyor. Tekrarlar, işin aslının farklı olduğunu bildiğimiz halde
bazı belirlemelerin daha doğruymuş gibi algılanmasına neden oluyor, ama o bilgiyi hükümsüz kılmıyor.
Peki bunun nedeni ne olabilir? İşittiğimiz her bilginin ne kadar mantıklı olduğunu sorgulamak için gösterilmesi
gereken çabada yatıyor her şey. Her bir şey duyduğumuzda onu mevcut bilgimizin süzgecinden geçirmeye
kalkışmak çok çaba ve zaman gerektirir. Oysa hızlı yargılara varmamız gerekir ve bunun için kestirme
yollar kullanırız; bunlar çoğu zaman doğru sonuçlar verir.
Ne sıklıkta işittiğimize göre duyduğumuz şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek stratejilerden
biridir. Eğer sadece tekrarlar yargılarımızı etkiliyor olsaydı o zaman sorunlu bir durum olurdu. Ama öyle
değil. Çok daha geniş bir muhakeme gücü kullanıyoruz; ama bunların sınırlılıklarını da kabul etmek
gerekiyor.
Zihnimiz gerçek yanılsamasının etkilerine açık hale geliyor, çünkü bir şeyin makullüğünü yargılama
sürecinde içgüdümüz bizi kestirmelere başvurmaya yönlendiriyor. Bu çoğunlukla iyi sonuç veriyor. Ama
bazen yanıltıcı da olabiliyor.
Tekrar kontrol
Bu etki hakkında bilgi sahibi isek ona karşı tedbir alabiliriz. Bunun araçlarından biri, inandığımız şeyleri
tekrar tekrar kontrol ederek neden inandığımızı anlamaktır. Bir şey bize mantıklı geliyorsa bu o gerçekten
doğru olduğu için mi yoksa bize sürekli tekrarlandığı için midir?
Akademisyenlerin yazdıkları her şeyde referans kullanmalarının nedeni de budur. Dile getirdikleri iddialara
okurun hemen inanmasını beklemek yerine ona kaynağını araştırma olanağı verirler.
Ancak yanılsamaya karşı alınacak önlemlerden biri, yanlış şeyleri tekrarlamaktan kaçınma zorunluluğudur.
Gerçeklerin önem taşıdığı bir dünyada yaşıyoruz. Kaynağına inip doğruluğunu araştırmadan bir şeyi
tekrarlıyorsak yalanlarla gerçeklerin birbirine karıştığı bir dünya yaratılmasına yardım etmiş oluruz. Yani
tekrarlamadan önce düşünmekte fayda var
26 Ekim 2016 Çarşamba
BU DA DOSTOYEVSKİ'NİN KÖPEĞİ
Dostoyevski’nin kőpeği
İnsan ilişkileri karmaşıktır, anlamak veya çőzmek çok
zordur. İnsanın değil başkasını, kendisini bile gerçek anlamda
tanıması çok uzun ve tamamlanmayan bir süreçtir. Ancak
buna karşın birçok insan, kendisini ve diğer insanları
çőzümlediğini, çok iyi tanıdığını sőyler. Bu iddia, aslında
kişiye kendinden kaçıştan başka bir şey getirmez.
Bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle, Çar
tarafından Sibirya’da hapse mahkûm edilen Rus yazar
Dostoyevski, hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme
aldığı “Ölüler Evinden Anılar” başlıklı bir kitap yazar. Kitapta
yazar, buradaki hayatından őnce halkı, insanları tanıdığını
düşündüğünü, ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar,
“kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan
sonra, insanları çőzümlemeye ve iç dünyasının derinliklerine
inmeye başlar. Bu kitap, yazarın doğrudan kendi yaşamından
anlatımlar ve izler taşıdığı için çok őnemlidir. Dostoyevski,
Sibirya`da, içindeki Sibirya’ya inmiş ve kendisini tanımaya
başlamıştır.
Hani Pavlov’un meşhur bir kőpeği vardır. Pavlov, kőpeğiyle bir
deney yapar. Dostoyevski de hapishanedeki bir kőpekle,
insan ilişkileri üzerine gőzleme dayalı bir deney yapıyor. İlginç
gőzlemleri var yazarın. Önce hapishanedeki bir kőpeğin
yanından geçen her mahkûm tarafından tekmelendiğini
gőzlemler. Asıl ilginç olan şey, kőpeğin mahkûmlardan
kaçmaması ve yanına bir mahkûm yaklaştığında otomatik
olarak eğilerek tekme pozisyonu almasıdır. O, bir gün kőpeğin
yanına yaklaşarak onun başını okşar. Kőpek bir süre şaşkın
şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı
havlamaya başlar. Ve kőpek, o günden sonra nerede
Dostoyevski’yi gőrse oradan kaçar ve ona bir daha asla
yaklaşmaz.
25 Ekim 2016 Salı
SOSYAL MEDYA BİZİ NASIL ELE VERİYOR
Sosyal medya paylaşımlarımız, kafamızdan geçenler ve ruh
halimizle ilgili sandığımızdan daha fazla ipucu içeriyor.
Facebook 1,7 milyar aktif abonesini her sabah "Ne düşünüyorsunuz?"
sorusuyla karşılıyor. Çoğu psikiyatrist, psikolog, danışman vs de
hastalarıyla seansa başlarken bu soruyu soruyor. Bir arkadaşımızı ya
da yakınımızı biraz düşünceli gördüğümüzde biz de aynı soruya
yöneliyoruz.
Sosyal medya üzerindeki aktivitelerimiz ruh halimizle ilgili pek çok bilgi
içeriyor. Uzmanlar bireylerin, toplumların, ulusların, hatta genel olarak
insanlığın "duygusal nabzını" tutmak için bu verilerden nasıl
yararlanabileceklerini araştırıyor.
BBC Future'un Kasım ayında Sydney'de düzenleyeceği Dünyayı
Değiştiren Fikirler Zirvesi'nde ele alınacak konulardan biri de bu olacak.
Paylaşımlar neye işaret ediyor?
Sosyal medyada yazdığımız ve paylaştığımız şeyler ve bunu ne sıklıkta
yaptığımız kişiliğimize ve yaşadıklarımıza dair çok şey anlatıyor.
ABD'de 555 Facebook üyesi ile yapılan bir araştırmada, dışadönük
insanların, günlük yaşamları ve sosyal aktiviteleri ile ilgili paylaşımlarda
bulundukları ve bunu sık sık yaptıkları görüldü.
DERGİ Facebook
ölüm ve yas duygusunu nasıl etkiliyor?
DERGİ Facebook
bizi nasıl yönlendiriyor?
Özsaygısı az olan insanların ise daha çok eşleri ya da sevgilileriyle ilgili
paylaşımlarda bulunma, sinirli, nevrotik kişiler onay almak ve dikkat
çekmek için Facebook'a girme, narsistler ise başarılarını, diyetleri ya da
egzersiz programlarını sergilemek için statü güncellemeleri yapma
eğilimi gösteriyordu.
Başka bir araştırma ise selfie şeklinde sık sık kendi fotoğraflarını
paylaşanların genellikle daha narsist ve psikopat özellikleri olduğunu,
kendi fotoğraflarında ufak tefek dijital düzeltme yapanların özsaygısının
az olduğu sonucuna varmıştı.
Sosyal medya terapi amacıyla mı kullanılıyor?
Facebook'ta öfkeli bir not paylaşan ya da sabaha karşı umutsuz bir
tweet atan herkes sosyal medya kullanımının aslında bir tür terapi
içerdiğinin farkındadır.
Peki, bu durum insana yarardan çok, sorunları bir boşluğa haykırarak
daha büyük yankıyla geri dönmesi etkisi mi yaratır?
Meksika'daki bir ruh sağlığı merkezi bu kanıda ve Facebook'un ucuz bir
terapi alternatifi olmadığı konusunda halkı uyaran bir kampanya başlattı.
Fakat aslında bu boşluk sizi dinliyor ve yardımcı da olabilir.
Araştırmacılar, insanların Facebook'taki statü güncellemeleri ya da
Twitter paylaşımlarından yola çıkarak, örneğin intihar riskine dair
ipuçlarının önceden tespit edilmesi üzerinde çalışıyor.
DERGİ İnternet
fenomeni olmak nasıl para kazandırır?
Kasım'daki zirvede bir sunum yapacak olan Avustralya'dan bir enstitü,
bir bilgisayar programı yoluyla iki aylık tweetleri incelemiş ve intiharla
ilişkilendirilen bazı terimleri aramıştı.
Bilgisayar programı ve araştırmacılar iki ayrı koldan risk unsuru taşıyan
tweetleri sınıflandırdı. Her iki sınıflamanın örtüştüğü görüldü ve uygun
bilgisayar programları sayesinde yardıma ihtiyacı olan insanların tespit
edilerek aile ve doktorların uyarılması olanağına dikkat çekildi.
Bazı internet grupları da intiharla ilgili uyarı niteliğindeki paylaşımların
bulunması ve destek sağlanması üzerinde duruyor. Örneğin Reddit risk
altındaki üyelerine destek amacıyla bir İntihar Gözetim sitesi oluşturdu.
İnternet toplulukları bazen bu tür durumlarda trollerin uygunsuz
yorumlarına sahne olsa da yardıma ihtiyaç duyanlara yardım eli
uzatmak isteyenler hep daha fazla olmuştur.
Sosyal medyada görünür olmamak da ruh sağlığı sorunlarına işaret
ediyor olabilir. Bluetooth kullanan bir uygulama programı ile gençlerin
sosyal medya aktifliği gözlenebilir ve arkadaşlarıyla iletişimlerinin
azaldığı zamanlar tespit edilebilir. Bu çoğu zaman depresyon belirtisi
olabilir.
Sosyal medya başka duygusal eğilimleri gösterebilir mi?
Toplumlar, uluslar, insanlık iniş çıkışları çoğu zaman birlikte yaşar.
Avustralya'da Black Dog Enstitüsü ve bilim kurumu CSIRO "We Fell"
(Hissediyoruz) girişimiyle bütün dünyanın duygusal nabzını tutmaya
çalışıyor. Belli bir anda Twitter kullanıcılarının duygu durumunu tespit
etmek için, duygusal terimleri içeren tweetler ve yüzde 1'lik rastgele
örnek tweet ile dakikada 19 bin tweet inceleniyor.
Buradan hareketle oluşturulan harita, dünyanın farklı bölgelerinde
sürpriz, sevinç, sevgi, üzüntü, öfke, korku gibi duygu durumlarını
yüzdelikler halinde gösteriyor. Ülkedeki ya da dünyadaki gelişmelere
göre bu duygu durumu farklılık kazanıyor.
Hedonometre Projesi de İngilizce, Fransızca, Arapça gibi dillerde Twitter
akışını izleyerek farklı dillerin mutluluk durumunu anlamaya çalışıyor.
Bir dilde en fazla kullanılan 10 bin kelime ve bunların pozitiflik ve
negatiflik derecesi belirleniyor, sonra da bunların kullanılma sıklığından
hareketle dillerin mutluluk durumu tespit ediliyor.
Buna göre, genel olarak pozitif eğilim taşıdığımız, fakat İspanyolca ve
Portekizce'nin daha mutlu içerikli olduğu görüldü.
Bu ekip aynı yaklaşımla Twitter'daki ortalama mutluluk durumunu ve
ABD Başkanlık seçimi, Brad ve Angelina'nın boşanması, hemcinslerin
evliliğinin yasalarca tanınması gibi olayların bu durum üzerindeki
etkilerini anlamaya çalışıyor.
Ayrıca ABD'de sosyoekonomik statü, coğrafya, demografik yapı gibi
etkenlerin mutluluğu nasıl etkilediği inceleniyor.
İşte bütün bu nedenlerle, bir dahaki sefere sosyal medyada gezinirken,
okuduğunuz ve paylaştığınız şeylerin sizinle ilgili ne tür ipuçları
barındırdığını bilerek hareket edin.
Bu makalenin İngilizce aslını BBC Futuresayfasında
okuyabilirsiniz.
22 Ekim 2016 Cumartesi
18 Ekim 2016 Salı
16 Ekim 2016 Pazar
9 Ekim 2016 Pazar
AZİZ NESİN'DEN HOŞUMA GİDEN BİR HİKAYE:
“SİZİN DE, EŞİNİZİN DE. NİYAZİ'NİNDE, GELMİŞİNİ DE, GEÇMİŞİNİDE
1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel
müdürlükte, özel kalem müdürünün yardımcısıydım.Bayrama
on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün,
genel müdür, beni odasına çağırdı.
Buyrun efendim.
Tebrik kartları hazır mı evladım?
Hangi tebrik kartları efendim?
Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi,
tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş
olmamız gerekirdi.
Hiç haberim olmadı efendim
Hemen, hemen hemen ! Yarına istiyorum üç bin adet kartı
sabaha kadar yaz ve postaya ver.
Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin
adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım? Genel
müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla
yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca
kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:
Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.
Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:
Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim şeklinde yazılacaktı
Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım.
Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ
duruyordu. Ben mesaim bitiyor, az sonra çıkar evime giderim
derken, sabaha kadar burada kalıp üçbin kartı yazmak
zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:
Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.
Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.
5,10,20,50,100,750,875. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor! Vakit
gece yarısını geçti gitti bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif
edemem.
Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum.. bitmiyor.
En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim.
Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden
alıp başka bir yere koydum. Ama önümde hâlâ bin adetlik bir
kart yığını durmaktaydı. Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla
kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederime başladım..
Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarIm öyle ağırlaşmıştı ki,
gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir
hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum.
125,279,400, 689 yazdım yazdım yazdım. Bir vakit sonra, artık
ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ
yazıyordum:
Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim.
Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim.
Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını
kutlarken…
Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler
Niyazi ile beraber ederim…
Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrIca
sıhhatle ederim…
Önce bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi’ye başarılı günler
dilerim…
Sizin de eşinizin de Niyazi’nin de bayramını saygıyla eder,
sıhhat dilerim..
Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi’ye
başarılar diler aynı zamanda ederim…
Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi’nin
gözlerinden öperim…
Sizin de, eşinizin de, Niyazi’nin de, bayramını da, tatilini de,
gelmişini de, geçmişini de.. saygıyla ederim…
Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde
kartları yetiştirdim.. Genel müdür birikisine
şöyle bir baktı:
Aferin dedi. Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!
Hemen postaladık.
Üç gün sonra da önce bizim genel müdürü, ardından
bendenizi postaladılar.
Aziz Nesin
Bayram Tebriği
“SİZİN DE, EŞİNİZİN DE. NİYAZİ'NİNDE, GELMİŞİNİ DE, GEÇMİŞİNİDE
1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel
müdürlükte, özel kalem müdürünün yardımcısıydım.Bayrama
on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün,
genel müdür, beni odasına çağırdı.
Buyrun efendim.
Tebrik kartları hazır mı evladım?
Hangi tebrik kartları efendim?
Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi,
tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş
olmamız gerekirdi.
Hiç haberim olmadı efendim
Hemen, hemen hemen ! Yarına istiyorum üç bin adet kartı
sabaha kadar yaz ve postaya ver.
Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin
adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım? Genel
müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla
yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca
kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:
Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.
Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:
Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim şeklinde yazılacaktı
Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım.
Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ
duruyordu. Ben mesaim bitiyor, az sonra çıkar evime giderim
derken, sabaha kadar burada kalıp üçbin kartı yazmak
zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:
Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.
Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.
5,10,20,50,100,750,875. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor! Vakit
gece yarısını geçti gitti bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif
edemem.
Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum.. bitmiyor.
En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim.
Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden
alıp başka bir yere koydum. Ama önümde hâlâ bin adetlik bir
kart yığını durmaktaydı. Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla
kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederime başladım..
Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarIm öyle ağırlaşmıştı ki,
gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir
hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum.
125,279,400, 689 yazdım yazdım yazdım. Bir vakit sonra, artık
ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ
yazıyordum:
Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim.
Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim.
Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını
kutlarken…
Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler
Niyazi ile beraber ederim…
Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrIca
sıhhatle ederim…
Önce bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi’ye başarılı günler
dilerim…
Sizin de eşinizin de Niyazi’nin de bayramını saygıyla eder,
sıhhat dilerim..
Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi’ye
başarılar diler aynı zamanda ederim…
Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi’nin
gözlerinden öperim…
Sizin de, eşinizin de, Niyazi’nin de, bayramını da, tatilini de,
gelmişini de, geçmişini de.. saygıyla ederim…
Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde
kartları yetiştirdim.. Genel müdür birikisine
şöyle bir baktı:
Aferin dedi. Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!
Hemen postaladık.
Üç gün sonra da önce bizim genel müdürü, ardından
bendenizi postaladılar.
Aziz Nesin
Bayram Tebriği
3 Ekim 2016 Pazartesi
Leonardo da Vinci; ‘Son Aksam Yemeği’ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı… İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı…
Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.
Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan 3 yıl geçti. ‘Son Akşam Yemeği’ neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı….
Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.
Günlerce aradıktan sonra Leonardo; vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.
Leonardo; yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.
Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.
Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.. .
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş; gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
‘Ben bu resmi daha önce gördüm…’
‘Ne zaman?’ diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı..
‘Üç yıl önce’ dedi adam..
‘Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce… O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…’
LEONARDO DA VINCI ELİNDEN FIRÇASINI DÜŞÜRMÜŞTÜ…
İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır…
Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır…
Sevgi ve saygılarımla…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)